
Film Künyesi
Yönetmen: Tom Ford
Oyuncular: Winona Ryder, Angelina Jolie, Jared Leto, Brittany Murphy
Türü: Biyografi, Dram
Yapım: 1999
Süre: 127
Imdb: 7.3
Yaşamına kast etme, günlük ilişkiler yaşama ve borderline kişilik bozukluğu tanısıyla ailesinden ayırılarak ‘Claymoore’ adlı psikiyatri kliniğine yatırılan yazar adayı genç Susanna Kaysen (Winona Ryder)’in buradaki personel ve hastalarla yaşadığı ilişkileri anlatan film, yazar Susannna Kaysen’in aynı adı taşıyan romanından, James Mangold tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Film başarısıyla, Angelina Jolie’ye “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” Oscarını kazandırmıştır.
–Analizin devamı spoiler içermektedir.
“Lanet Freud’un resmi bu yüzden her psikiyatrın duvarında. Herif bir endüstri yarattı. Uzanıp, sırlarını söylüyor ve kurtuluyorsun. Ne kadar çok söylersen, seni çıkarmayı o kadar çok düşünürler.”
Susanna, rehabilitasyon merkezinde kendi hastalığının teşhisini koyma karmaşası yaşarken kendisinin borderline olduğunu öğrendikten sonra bunu reddeder. Hatta intihar girişiminde bulunmadığını iddia eder. Burada tanıştığı Lisa (Angelina Jolie) karakteri ile kurduğu ilişki de kendisinde bu düşünceyi pekiştirir. Susanna, Lisa’ya bağlanır ve onun etkisi altında kalır. Lisa olmayınca kendini boşlukta hisseder. Ancak Lisa ile birlikteyken başlarına gelen kötü bir olay sonucunda olaylara ve kendine bakışı değişir. Kendisinin tam anlamıyla hasta olduğunu ve bundan nasıl kurtulabileceğini düşünmeye başlar. Bu andan itibaren Susanna, kendini yeniden keşfedeceği bir sürecin içine girmiştir. Filmdeki karakterleri inceleyecek olursak, Susanna karakteri Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB) tanısı almıştır. Susanna karakterinde borderline kişilik bozukluğuna dair bazı özellikler görmekteyiz. Gerçek ya da hayali bir terk edilmeden kaçınmak için günübirlik ilişkiler kuran Susanna’nın çok önemli bir özelliği olmamasına karşın takıldığı tüm erkekleri etkileyişi ve bunu özel bir çaba sarf etmeden yapışı; bu hastalığın kişideki ya hiç önemsememe ya da saplantılı bir umursama davranışıyla değerlendirilebilir. Tobby’i (Jared Leto) sadece kendisini anlamadığı için apar topar yatakta bırakarak terk etmesi BKB’den beklenen bir davranış olarak değerlendirebiliriz. Yine BKB’li bireylerin genel olarak içsel dünyalarına dönük oluşlarının bir sonucu olarak yaratıcı yönlerinin ortaya çıkması bilinen bir konudur, Susanna’nın yazmaya yönelik kabiliyetini buna ilişkilendirebiliriz. Filmde çok iyi bir şekilde tanımının yapıldığı “ambivalans” kavramının yani güçlü karşıt duyguların kendisinde olduğunu görmekteyiz. Susanna’nın sürekli BKB’li bireylerden beklenilecek bir şekilde kendisine karşı yöneltilen sorularda savunmacı bir kişiliktedir. Ayrıca intihar girişimini, kendine zarar verme düşüncesini, yaşadığı boşluk hissini ve amaçsızlık durumunu BKB ile eşleştirebiliriz. Her ne kadar film boyunca Susanna’nın, Borderline kişilik bozukluğuna sahip kişilerdeki uç durumlar arasındaki yıpranışları baskın bir şekilde sunulamamışsa da bu tip kişilerin çok iyi maske taktıklarını kolay ayırt edilmediklerini biliyoruz.
Filmde bir diğer önemli karakter olan Lisa Rowe ise antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bir karakterdir. Filmde bu kişilik bozulukluğunun, BKB’den daha iyi işlendiğini söyleyebiliriz. Sosyopat tanısı almış Lisa tamamen dürtüsel ve baskın bir karakterdir. Ortamı çok kolay bir şekilde manipüle etme gücüne sahiptir. Hırsızlık, sık sık kavga etme, saldırganlık, sorumsuzluk, kendisinin ve başkalarının güvenliğini umursamama, sinirlilik, başkasını incitme ve kötü davranma ve bu duruma aldırmazlık gösterme yani vicdan azabı çekmeme bu karakter üzerinden iyi bir şekilde gözler önüne serilir. Lisa karakterinde “ego” ve “süper ego” işlevsiz kalmıştır. Nitekim ana sebep kendisi olmasa da sözleriyle tetikleyicisi olduğu bir başka hastanın intiharından sonra buz gibi davranmış, kendine kıyan kişiyi suçlamıştır.
Bu kişilik bozukluklarının yanı sıra filmde, derinlemesine olmasa da intihar, ensest, yeme bozuklukları, yalan söyleme, cinsel davranış bozuklukları gibi pek çok konu geçmektedir. Ayrıca film normal ve anormal kavramı üzerine de bir sorgulama içermektedir. İşin derinine inecek olursak, sonuçta normal ve anormali belirleyen şeyler toplumun genel yaşayışı, kültür ve toplum normları ile alakalıdır. Toplumdaki bu kıstasların insanları “deli” diye etiketlemeye hakkı olabilir mi? sorgusu da filmin birçok sahnesinde ön plana çıkmıştır.
“Hayalle gerçeği karıştırdınız mı hiç? Ya da paranız varken bir şey çaldınız mı? Hiç kederlendiniz mi? Ya da durduğu halde treninizin hareket ettiğini sandınız mı? Belki ben delirmiştim. Belki nedeni 60’lı yıllardı ya da çocukluğu kesintiye uğratılmış bir kızdım.”
Filme İlişkin İzlenimlerim
Film, geçtiği ortam itibariyle, terapist-hasta diyaloglarıyla ilgi uyandırıyor. İyi bir tempoya, iyi müziklere ve birçok iyi repliğe sahip film, ölümün çok kolay olduğu düşünülürken birini kaybetmenin acısının ne kadar zor olabileceğini de göz önüne seriyor.
Hoşça kalın, Sinemayla kalın.
Ahmet YAŞAR
Psikolojik Danışman