Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Zor Bir Ailede Büyümek – Kitap İncelemesi – Psikolektif + – Sayı – 2

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kitabın Adı  : Zor Bir Ailede Büyümek

Yazarın Adı  : Susan FORWARD, Craig BUCK

Çeviren  : Ahu TERZİ

Yayınevi  : İletişim Yayınevi

Basım Yeri ve Tarihi  : İstanbul, 2011

Sayfa Sayısı  : 327

 

Kitap, “Toksik Aileler” ve “Hayatınızı Geri Kazanmanın Yolları” olarak iki kısımdan ve bu kısımları oluşturan çeşitli bölümlerden oluşuyor. Kimdir bu toksik anne babalar ve neden toksik deniliyor? Toksik aileler; yetersizler, kontrolcüler, alkolikler ve sözel/fiziksel/cinsel tacizcilerden oluşuyor. “Toksik” denmesinin nedeni ise yazar ne zaman bu aileleri tanımlamak istese aklına toksin kelimesinin gelmesi. Bu aileler de toksin içeren maddeler gibi çocuğa zarar veriyor ve çocuk büyüdükçe hasar da onunla büyüyor, yayılıyor.

Yetersiz modeldeki ebeveynler çocuğun fiziksel, duygusal ihtiyaçlarını ihmal ediyorlar, öyle ki kendilerine bile bak(a)mıyorlar. Koşması, oynaması, arkadaş edinmesi gereken çocuk ise anne babasının sorumluluklarını kendi üzerine alıyor, kendini mecbur hissediyor çünkü o kişi anne baba değilse benim diye düşünüyor ve başarısız oluyor. Sonuçta kaçımız 5-6 yaşlarındayken market alışverişi, pilav, temizlik, tamir gibi işleri muntazam yapıyorduk ki? Çocuk bu başarısızlığı yetersizlik olarak içselleştiriyor. Yetişkinlikte iş ve ilişkilerde en ufak bir sorunda yetersizlik kendini gösteriyor. Küçüklükten gelen aşırı sorumluluk hissiyle iki kat fazla çaba ile telafiye uğraşıyor.

          Kontrolcü aileler çeşitli bahanelerle çocuğun her eylemine müdahalede bulunuyor. Bunun altında ihtiyaç duyulmama korkusu, çocuklar evden ayrılınca hissedilen boşluğun önüne geçebilmek yatıyor. Erikson’ın özerkliğe karşı kuşku evresinden hatırlayacağımız gibi bağımsızlığı engellenen çocuk yetişkinlikte bağımlı bir kişilik geliştiriyor, ailesi olmadan bir şeye karar vermekte zorlanıyor, hatta kendi düşüncelerinin değersiz olduğuna inanıyor. Özgürce hareket etmeye çalışan ise ailesi tarafından demoralize ediliyor, işi berbat edeceği algısı oluşturuluyor.

Alkolik ailelerde alkol sorunu genellikle görmezden geliniyor, bahane sunuluyor: “Birkaç kadeh yuvarladım.” Bu ortamdaki çocuk duygularını bastırdığı ve anne babanın sevgisi acı, hayal kırıklığı demek olduğundan yetişkinlikte yakın ilişkiler kuramıyor. Duygularını ifade edememe ve öteden gelen güven problemi kendini gösteriyor. Anne babanıza bile güvenemiyorken kime güvenebilirsiniz değil mi? Ayrıca, alkolik ebeveynlerin çocukları gelecekte dörtte bir oranında alkolik oluyor. Küçükken ebeveynle bağ kurabilmek adına alkole eşlik eden bireyler için bu ilerde alışkanlığa dönüşebiliyor ya da problem çözme yöntemleri sadece alkolü işaret ediyor. Bir diğer faktör ise bağımlılığın genetik yapıdan kaynaklandığı yönünde.

          Fiziksel taciz uygulayan ebeveynlerde itki kontrolü olmadığı görülüyor. Şiddetin çocuk terbiyesinde önemli bir rolü olduğunu düşünüyorlar ve “Kızını dövmeyen dizini döver.” atasözünü savunur şekilde hareket ediyorlar. Zaten bu anne babalar da çocukluklarında dayak yiyor. Şiddete maruz kalan çocuk korkusunu yetişkin ilişkilerine taşıyor ve sorunlarla karşılaşıyor.

Sözel taciz fazla önemsenmeyebiliyor fakat bir mağdura ait şu sözler derin bir hasar oluşturabileceğini gözler önüne seriyor: “Fiziksel ve sözel taciz arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydım, dayak yemeyi tercih ederdim. En azından dayağın izleri belli olurdu. Yediğim hakaretler sadece beni çıldırtmakla kalıyor. Yaraları görünmüyor. Çürükler, sürekli aşağılanmanın oluşturduğu yaralardan daha çabuk iyileşiyor.” Peki ebeveynleri, çocuklarını aşağılamaya iten ne?  Çocuğun sözde iyiliği. Şimdiden bu sözlere maruz kalmalı ki ileride güçlü olsun. Fakat çocuk yetersizlik hissediyor ve düşük bir özgüven geliştiriyor. Başarılarında bile kendinden emin olamıyor çünkü aile hiç memnun olmuyor.

Çocuk ile ebeveyn arasındaki güven duygusunu yerle bir eden, çocuğun masumiyetini hedef alan bir olgu: Ensest. Ensesti sadece cinsel birleşme bağlamında ele almamak gerekiyor. Dokunmak, uygunsuz haldeyken gözetlemek de psikolojik ensest olarak nitelendiriliyor. Saygın, eğitimli, alkolik, dindar ve düşük gelirli gibi her tür ailede rastlanıyor. Cinsel mahrumiyetten dolayı gerçekleştirilmiyor, hatta bu ebeveynlerden birçoğunun sağlıklı bir cinsel hayatı var. Bu duruma maruz kalan çocuk ensestçi ebeveynin tehditlerinden, kimsenin ona inanmayacağından korkuyor ve olanlardan kendini sorumlu tutarak sessiz kalıyor. Yetişkinlikte biriyle yakınlık kuracağında her şey geçmişi hatırlatıyor, kendini herkes tarafından iğrenilen biri gibi hissediyor.

Kitabın ikinci kısmında bizi yıpratan, olmak istediğimiz kişi olmamızı engelleyen şeyleri değiştirebilme konusunda teknikler ve stratejiler yer alıyor. Öncelikli konu; “İlk başta anne babamı affetmem mi gerekiyor?” Tedaviye affetmeyle başlamanın olumlu bir etkisi olmuyor, olsa bile çok az ve kısa süreliğine oluyor, sonrasında yoğun bir depresyon ve anksiyete baş gösteriyor. Nedeni suçu bağışlamanın inkar anlamına gelmesi: “Seni affediyorum, yaşadıklarımın pek de önemli olmadığına inanabilirim.” Burada önemli olan affetmenin,  tedavinin sonunda, duygusal katarsisin ardından ele alınması gerektiği yönünde.  İyileşme sürecinde ailemize ne kadar bağımlı olduğumuzun da farkında olmamız gerekiyor. Bu, BDT’den hatırlayacağımız üzere düşünce, duygu ve davranışlarımızın farkındalığından geçiyor. Düşüncelerimiz duygularımıza yön veriyor, bu ikisini davranış olarak kendini gösteriyor. Farkındalık, alıştırma ve uygulamalarla bağımlılığı kırmak mümkün.

Değişimin bir diğer öncüsü ise yüzleşme. Anne-babamızın geçmişte bize yaşattıklarını, hissettiklerimizi, hayatımızı nasıl etkilediğini ve şimdiki beklentilerimizi onlara ifade etmek. Teoride kolay, pratikte zor fakat gerekli. Bunu aile için değil kendimiz için yapmak, küçüklüğümüzden beri de içimizde biriken bitirilmemiş işimizi tamamlamak. Fiziksel tehdit durumlarında, mesafeler varsa, ebeveyn vefat ettiyse yüzleşme mektup yoluyla da yapılabilir. Anında dönütü geçersiz kılsa da söyleyeceklerimizi daha eksiksiz, organize ifade edebilmeyi sağlıyor. En az yüz yüze iletişim kadar da iyileştirici olduğu görülüyor. Dönüt olarak ise inkâra, suçlamalara maruz kalmak çok olası o yüzden hazırlıklı olmak ve yaşananların sorumluluğunun bizde olmadığının bilincinde olmak gerekiyor. Aksi takdirde tekrardan suçu yüklenmemiz muhtemel. Nasıl bir dönüt alırsak alalım yüzleşme bizim için değişimin somut göstergesi demek. Çünkü tedavi sürecinde düşünce ve duygularımızda düzenlemeye gidiyoruz ve yüzleşme yoluyla davranışlara döküyoruz. Zaten amaç toksik ebeveyni değiştirmek değil ve bu hayatta bir kişiyi değiştirebiliriz, o da kendimiz…

Olaylar; Forward’ın tedavilerinden ve sunduğu radyo programlarından kesitlerle çarpıcı bir şekilde dile getiriliyor ve çıkmazda ya da gerçekdışı gibi görünen meselelerin bile çözüme kavuştuğu görülüyor. Bir yerde gördüğüm “Okuduktan sonra aynı kalamayacağınız kitap.” yorumunun etkisiyle başladığım bu kitap, içinde geçen durumlara yönelik farklı bakış açıları kazanmamı sağladı ve şok, üzüntü, şaşkınlık, öfke gibi duyguları hissettirdi, benim aldığım verimi sizlerin de alacağını umuyorum, iyi okumalar.

Melike GÜMÜŞ

Psikolojik Danışman