Suriye’de 2011 senesinde baş gösteren ve hâlihazırda devam eden iç savaş nedeniyle; ülke nüfusunun yarısından fazlası zulüm görme, temel insani haklara erişimin kısıtlanması, yaşam hakkına kast, ihtiyaç duyulan hizmetlere ulaşamama gibi insanlık dışı eylemleri gerekçe göstererek ülkesini terk etmek, yani göç etmek durumunda kalmıştır. Bu göçün şüphesiz en büyük bölümü sınır komşusu konumundaki Türkiye’ye gerçekleşmiştir. Göç İdaresi’nin son verilerine göre (Aralık 2020) Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin sayısı dört milyona (3.639.572) yakındır. Çok kısa bir sürede başka bir ülke içine dâhil olan bu denli büyük ve plansız bir nüfus, birçok anlamda sıkıntı ile karşı karşıyadır. Sığınmacı konumundaki Suriyeli bireylerin; travmatik yaşam deneyimleri, göçle ilişkili problemler, barınma sıkıntısı, uyum güçlüğü, dil bariyeri, cinsiyete bağlı zorluklar, yerel halkın baskısı, kültürel farklılık gibi nedenlerle fiziksel ve duygusal açıdan hırpalandığı açıktır. Tüm bu dezavantajların üzerine bir de homofobinin yaygın olduğu bir ülkede LGBT+ bir birey olmanın elbette pek çok yıkıcı yanı bulunmaktadır.
LGBT+; lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüel sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Eşcinsel (lezbiyen/gey), biseksüel ve transseksüel bireyler, “LGBT+ bireyler” olarak anılmaktadır (Şah, 2012). Bugün LGBT+ olarak kısaltılan farklı tip cinselliklerin, insanlık tarihinin en başından itibaren farklı toplumlarda farklı isimler altında var olmuş olduğu bilinmektedir. Bu tip cinsellikler, kimi toplumlarca kısmi olarak hoşgörüyle karşılanmış kimisinde ise yasaklanmış ya da zulme uğramış pratikler ve hâllerdir. Türkiye’de LGBT+ hareketleri; 1985’lerden bu yana görülmekteyse de, asıl ivmesini 1990’lı yıllarda kazanmıştır. Günümüzde bu hareketin yaygınlaşmakta olduğu; LGBT+ lara karşı ise “normal dışı” ve “kabul edilemez” algısının bulunduğunu bilinmektedir. LGBT+‘lara yönelik bu ayrımcılık ve dışlanma tarihsel, kültürel ve iktisadi egemenlik ilişkilerinin bir sonucudur. Bu bağlamda LGBT+’ların maruz kaldıkları ayrımcılık biçimleri ve dışlanma pratikleri ile homofobi, bifobi, transfobi gibi önyargı, korku ve nefrete dayalı tutumlar; toplumun ve devletin politik örgütlenişinden bağımsız olarak ele alınamaz (Altunpolat, 2017).
Literatür incelendiğinde göç nedeni, göç eden kişi ve göç edilen ülkeden bağımsız olarak, sığınmacı ve mültecilerin de en büyük dezavantajlı gruplardan olduğu görülmektedir. Dünya üzerinde sayısı altmış beş milyonu bulan sığınmacı ve mülteciler içinde de daha dezavantajlı alt grupların var olduğu bilinmektedir. Bu alt grupların içerisinde temelde çocukların, kadınların, yaşlıların, eşcinsellerin ve engelli bireylerin bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (Koçak, 2020). Bu anlamda LGBT+ sığınmacılar, dezavantajlının da dezavantajlısı konumundadır. Türkiye toplum yapısı incelendiğinde, toplumun büyük çoğunluğunun sığınmacı bireylere ve LGBT+ bireylere karşı ayrı ayrı olumsuz tutumlara sahip olduğu bilinmektedir. Ülkemizde heteroseksüel cinselliğin “normal” olarak kabul edildiği, diğer cinsel yönelimlere ilişkin ise “normal dışı” ve kabul edilemez algısının bulunduğunu bilinmektedir.
Yapılan gözlemlere göre, Türkiye toplumunda Suriyeli sığınmacılara karşı yabancı düşmanlığının fazla olduğu görülmektedir. Çeşitli sebeplerle (yanlış inançlar, eğitimsizlik, ırkçılık, medya etkisi vb.) yabancı düşmanlığının yüksek oranda olduğu bir toplum içerisinde bulunmak, şüphesiz karşılaşılan güçlüklerin başındadır. Suriyeli sığınmacıların karşılaştığı önemli zorluklardan bazıları barınma, istihdam, dil bariyeri, cinsiyete bağlı zorluklar, yerel halkın baskısı vb. olarak sayılabilir. Keza LGBT+ bireylerin de toplumsal yaşamda sayısız güçlükle (dışlanma, etiketlenme, ifşalanma vb.) karşılaştığı bilinmektedir. Fakat bu iki bileşen bir araya geldiğinde ise durum daha karmaşık ve zor bir hâl almaktadır. Çünkü LGBT+ bireyler, tıpkı sığınmacı bireyler gibi temel haklara erişmeye çalışırken; LGBT+ sığınmacılar, aynı zamanda bir de sosyal dışlanmayla da mücadele etmek zorundadır. Ülkelerinden çeşitli sebeplerle ayrılan sığınmacı LGBT+ bireyler için cinsel kimliğini saklamadan, güven içinde yaşamak en temel haktır. Oysa birçok sığınmacı LGBT+ birey; toplu taşıma araçlarında, sokakta, işte, okulda ya da diğer sosyal ortamlarda ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Dolayısı ile haklar ve hizmetlere erişimin de bu ayrımcılıklardan etkilenmemesi mümkün değildir (Çırakoğlu ve Altınel Baysal, 2016).
Sosyal Hizmet, insan hakları ve sosyal adalet ilkelerini temel alan, sosyal değişimi ve güçlendirmeyi destekleyen, insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için çalışan, insan davranışına ve sosyal sistemlere ilişkin teorilerden yararlanarak; insanların çevreleri ile etkileşim problemlerine müdahale eden profesyonel bir meslektir (Zastrow, 2017). Sosyal Hizmet aynı zamanda kişisel saygınlık, insan hakları ve toplumsal adalete bağlılık temelinde sığınmacı bireylere ve LGBT+ bireylere karşı doğrudan ve önemli bir sorumluluğa sahiptir. Bu sorumluluk, mesleğin etik ilkelerinde açıkça belirtilir (Kaos GL Derneği, 2018).
Hak temelli bir yaklaşımla ele alındığında, ister sığınmacı olsun ister LGBT+ olsun dezavantajlı konumdaki herhangi bir bireyin yaşama dair güçlükleri arasında bir hiyerarşi yapılması doğru olamaz. Fakat hâlihazırda ülkesinden uzakta olan, kaynaklara erişim konusunda sıkıntılar yaşayan ve mevcut travmalarla yeni bir yaşam kurmaya çalışan LGBT+ sığınmacılar için, bu güçlükler daha da baş edilemez bir hâle gelebilmektedir. Bu anlamda insan hakları ve demokrasi temelinde bir yaklaşım geliştirilmesinin ihtiyacı hissedilmektedir. Var olan sorunların dikkate alınarak, işleyişte aksaklığa neden olan yasal düzenlemelerin değiştirilmesi ve gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. İçermeci olmayan ve insanları ötekileştiren tutumların bir an evvel terk edilmesi, sosyal adaletin sağlanması hususunda önemli bir adım olarak görülmektedir.
Kaynaklar
Altunpolat, R. (2017). LGBTİ’lere Yönelik Ayrımcılığı Tarihsel ve Politik Temelde Kavramak. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 1-13.
Çırakoğlu, O. C., ve Altınel Baysal, G. (2016). Türkiye’de Nefes Almak (mı?): Mülteci ve Sığınmacı LGBTİ Bireyler. http://www.baskent.edu.tr/yayınlar .
Kaos GL Derneği, (2018). Heteronormatif Olmayan Bir Sosyal Hizmet Mümkün. Ankara: Ayrıntı Basımevi.
Koçak, M. (2020). Türkiye’ye Göç Eden Kimlikler: Yerel ve Ulusaşırı Dinamiklerin Kesişiminde LGBT Mülteciliğin İnşası. Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları, Göç Araştırmaları Derneği , 164-191.
Şah, U. (2012). Eşcinselliğe, Biseksüelliğe ve Transseksüelliğe İlişkin Tanımlamaların Homofobi ve LGBT Bireylerle Tanışıklık Düzeyi ile İlişkisi. Psikoloji Çalışmaları Dergisi, 32 (2), 23-49.
Zastrow, C. (2017). Sosyal Hizmete Giriş. Ankara, 5. Baskı: Nika Yayınevi.
Münire AKYÜZ
Necmettin Erbakan Üniversitesi – Aday Sosyal Hizmet Uzmanı