İyileştirici Bir Temas: Dokunma

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Sosyal bir varlık olan insanın hem biyolojik hem de psikolojik ihtiyaçlarının temelini oluşturan temas; görme, işitme, tatma, koklama, dokunma, hareket etme ya da konuşma ile kurulmaktadır.

Temas; sadece birey ile çevre arasında değil, bireyin kendisi ile teması şeklinde de yaşanabilmektedir. Bireyin kendisi ile temasında kendi bedeni, duygu ve düşünceleri ile teması söz konusudur. Çevre ile temasında ise kişinin geçmiş, gelecek ve şimdi de yaşanan olaylar, diğer insanlar ve objelerle teması ifade edilmektedir (Tagay ve Acar, 2012; akt. Goldstein, Krasner ve Garfield, 1989).

Bireyin hem kendisi hem de çevresi ile kurduğu bir temas biçimi olan dokunma, doğduğumuz andan itibaren bir gereksinim olarak varlığını sürdürmektedir. Kişilik gelişiminde ve yetişkinlik dönemindeki sosyal ilişkilerimizi büyük oranda etkileyen bağlanma stilinin başlangıcı olan bebeklik döneminde, annenin dokunması ile kurulan iletişim; bu dönemin önemli bir güçlendiricisi olmaktadır.

Dokunmanın farklı dönemler ve alanlardaki etkililiğini kanıtlayan birçok araştırma bulunmaktadır: hayvanlarla yapılan bir çalışmada; anne farenin dokunmasından yoksun bırakılan yavru farelerin yaşamlarını kaybettikleri, anne sevgisinden, dokunuşundan yoksun olan çocuk yuvalarındaki çocukların büyüme ve gelişmelerinin akranlarına göre geri olduğu, ileri yaşlarda duygusal sorunlar yaşadıkları ve topluma uyumda güçlük çektikleri bilinmektedir (Kavaklı, 1992). Hemşirelerle yapılan bir araştırmada Mollaoğlu (2001); hastalarda depresyon, iletişimsizlik, apatik (duygu yoksunu) görünme ve ağlama gibi tepkilerin ortaya çıkabileceğini ve hastaların kriz yaşadıkları bu dönemde kendilerini yalnız hissetmelerinin umutsuzluklarını daha çok artırabileceğini belirterek bu dönemleri yaşayan hastaların destekleyici dokunmaya aç olduklarını savunmaktadır. Goldstein, Weissman-Fogel, Dumas ve Shamay-Tsoory (2018), en az bir senedir beraber olan, yaşları 23-30 arasındaki 22 heteroseksüel çift üzerinde araştırma yapmıştır: bu çiftler, iki dakikalık birkaç senaryoya tabî tutularak beyin dalga aktiviteleri elektroensefalorafi (EEG) ile ölçülmüştür. Bu senaryolarda; birbirine dokunmadan birlikte oturmak, ayrı odalarda oturmak gibi durumlar vardır. Daha sonra bu senaryoları, bayan deneğin koluna hafif derecede ısı verip acı oluşturarak tekrarlamışlar; eşler el ele tutuşmazsa beyin dalgalarındaki senkronizasyonun azaldığı ve kaybolduğu görülmüştür. Acının, çiftler arası etkileşimi, senkronizasyonu tamamen bozduğu; ancak dokunmanın ise çiftler arasındaki senkronizasyonu yeniden oluşturduğu, acı içinde olan eşe ne kadar çok empati gösterilirse beyin dalgalarının da o kadar senkronize olduğu ve beyin dalgaları ne kadar çok senkronize olursa, acının da o kadar çok azalmakta olduğu tespit edilmiştir. Hertenstein, Holmes, McCullough ve Keltner (2009), dokunsal iletişimin kullanıldığı bir araştırma ortaya koymuştur: toplam 248 kişiden oluşan grupta 124 çiftin her biri gözleri bağlı olan tanımadıkları bir kişiye dokunarak ona duygusunu iletmeye çalışmışlardır. İtme, sallama, okşama, dokunma, vurma, tırmalama, masaj, gıdıklama, tokat, sarılma, parmak kilitleme, sallanma, savurma gibi dokunsal davranışlarla; öfke, korku, iğrenme, aşk, şükran, sempati, mutluluk ve üzüntüden oluşan sekiz duygu ile iletişim kurmaya çalışmışlardır. Duyguları iletmeyi başaran katılımcılardan bazılarının başarı oranı yüzde 70’i geçmiştir. Doktor Hertenstein, “Eskiden dokunuşun yalnızca duyguları güçlendirmeye yaradığını sanıyorduk. Şimdi bunun düşündüğümüzden çok daha farklı bir işaret sistemi olduğu anlaşılıyor.” diyerek araştırmanın duygusal iletişim anlayışını geliştirdiğini savunmuştur.

Tüm bu araştırmalar doğrultusunda dokunmanın; iyi oluşu destekleyici gücü ve önemi ortaya konmakta, empati ve sevginin bir göstergesi olduğu anlaşılmaktadır.

Bütün bunların değerinin anlaşılmasının yanında; Koronavirüs kaynaklı sosyal izolasyon sürecinde, gereken özeni gösterelim ki şefkatli dokunuşlarla sevgiyi hissedeceğimiz güzel günlere hep birlikte, bir an önce ulaşalım.

Kaynakça

Goldstein, P., Weissman-Fogel, I., Dumas, G. ve Shamay-Tsoory, S. G. (2018). Brain-to brain Coupling During Handholding is Associated with Pain Reduction. (Ed. S. H. Snyder) Proceedings of The National Academy of Sciences, 115(11), 2528-2537.

Hertenstein, M. J., Holmes, R., McCullough, M. ve Keltner, D. (2009). The Communication of Emotion via Touch. Emotion, 9(4), 566-573.

Kavaklı, A. (1992). Çocukluk Yaşlarında Büyüme ve Gelişim. İstanbul: Hilal Matbaacılık.

Mollaoğlu, M. (2001). Yoğun Bakım Ünitelerinde Dokunmanın Önemi. Yoğun Bakım Hemşireleri Dergisi, 5(1), 34-40.

Tagay, Ö. ve Acar, N. V. (2012). Gestalt Temas Engelleri Ölçeğinin Geliştirilmesi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4(37), 61-72.

Görsel Kaynakça

https://tr.pinterest.com/pin/316307573804465173/ adresinden alındı.

https://whatdoctorsknow.com/holding-hands-can-sync-brainwaves-ease-pain-study-shows/ adresinden alındı.

Özge ÇANKAYA

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi/Aday Psikolojik Danışman