Dünya Dönüyor: Sadece Benim Etrafımda!

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Düşünsenize bir günün oluşması için döndükçe dönen dünyanın 24 saat için değil de sadece bir kişi için döndüğünü. Ya da dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü düşünen kişileri de düşünebilirsiniz. Bu kişiler dünyanın kendi etraflarında döndüğünü düşündükleri için olsa gerek evrende gerçekleşen birçok şeyin kendileri sayesinde olduğunu, herhangi bir şeyin en iyi olmasının mutlak koşulunun kendi beğenilerinin olduğunu sanmaktadır.

Bu kişiler, en iyi yemeğin nerede yenileceğini, en iyi yazarın kim olduğunu, en iyi okulun neresi olduğunu, en iyi filmin hangisi olduğunu çok iyi bilirler. Çünkü bu soruların tek bir yanıtı vardır: onların tercihleri. Yani en iyi yemek nerede mi yenilir? Bu kişiler nerede yiyorlarsa, nereyi seviyorlarsa orada tabii ki. En iyi yazar kim midir? Bu kişilerin etkilendiği yazar kimse odur, en iyi okul neresi midir? Onlar hangi okulda okumuşsa ya da okumayı istiyorlarsa orasıdır. Tabii ki en iyi film de onların izlediği, kendilerinden bir şeyler buldukları filmdir. Bu kişilerden bahsederken aklınıza narsistik bireyler gelebilir ama burada durumun tam olarak böyle olmadığını söylemekte fayda var. Burada daha çok benmerkezcilik (egosantrizm), kendini kabul ettirme, onaylanma ihtiyacından kaynaklı bir ‘bilme zorunluluğu’ söz konusu diyebiliriz. Yani bu kişiler kendilerine bir soru sorulduğunda onu yanıtsız bırakınca (ya da cevabı bilmeyince) ezilmiş hissedebilir, yetersiz hissedebilir, en önemlisi soru soran kişinin gözünde kendilerini ‘değersiz’ hissedebilirler. Soruya doğru yanıt verdiklerinde ise yeterli oldukları, yetkin oldukları ve her şeyden önce değerli oldukları görülecektir. Bu durumu komedyen Cem Yılmaz, Faruk Eczanesi bölümüyle de ele almıştı aslında, oradaki tiplemenin belirgin bir özelliğine değinebiliriz. Başkasının yaptığı işleri küçümseme, kendini ise fazla önemseme. ‘‘Cem, bildiğimiz şeyleri anlatıyor, yaptığı işin bir numarası yok ki.’’ Aslında burada karşı tarafın yaptığı iş küçümsenirken bu işi kendisinin yapamamasından kaynaklı duyulan yetersizlik hissi telafi edilmeye çalışılıyor olabilir. Bu kişiler, kendi yaptıkları işi yüceltirken başkalarının yaptığı iyi işleri dillendirmemeye, işin hakkını vermemeye özen gösterirler. Oysa Abraham Maslow’un ‘kendini gerçekleştiren birey’inin özellikleri arasında başkasını takdir etme ve övme de yer almaktadır. Başkasını yaptığı iyi işten ötürü övmeyen, takdir veya tebrik etmeyen birinin iyi niyetli olduğunu söylemek ya da daha bilimsel bir şekilde ifade edilirse kendini gerçekleştirmiş olduğunu söylemek güç olacaktır. Bu kişilerin belirgin sayılabilecek bir diğer özelliği ise sosyal ilişkilerinde, sohbetlerde kendilerinden, bildiklerinden, yapabildiklerinden sürekli bahsetmeyi alışkanlık haline getirip karşı tarafı yüzeysel bir şekilde dinlemekten öteye gitmemeleridir. Başlangıçta bu özellikleri çok fark edilmeyebilir, çünkü bir ya da iki kez bu insanlarla oturduğunuzda ‘ne kadar başarılı, özverili, entelektüel’ oldukları hissiyatını yaşayabilirsiniz, ancak buluşma/görüşme sayısı arttıkça bu kişilerin aslında aynı şeyleri tekrarlamaktan öteye gidemediklerini, sürekli bir kendilerini ispatlama çabasında olduklarını ve dünyanın kendi yörüngelerinin etrafında döndüğünü sanma gafletinde bulunduklarını anlayabilirsiniz. Faruk Eczanesi örneğindeki kişilerle yazının başlığındaki kişilerin birbirinden farklı olduklarını düşünebilirsiniz ancak burada ortak noktanın, motivasyonun aynı olduğunu fark etmenizi isteyeceğim. Her iki örnekte de bilmiyorum sözcüğünü kullanmaktan imtina eden, kendini merkeze koyan kişiler var, biri (Faruk Eczanesi) daha halktan olduğu için göze batmamakta, öteki ise belli bir eğitim seviyesini karşıladığı için daha ön plana çıkmaktadır. Aslında her iki tipin de benzer motivasyonlara sahip olduğunu söylemek mümkündür. Peki bu kişileri nasıl anlayabilirsiniz ve bu kişiler karşısında tavrınız ne olabilir?

  • Arkadaş, iş görüşmelerinizde –konunun direkt muhatabı o değilse- sürekli kendinden bahseden, kendi yaptığı işlerle övünen ve her şeyi bildiğini ima eden/söyleyen kişi ya da kişiler varsa
  • Başkasını övmek, takdir etmek gibi adil, entelektüel ve görgülü kişilere ait özellikleri sergilemiyorsa, başkasının iyi işlerini sıradanlaştırıp gündemi kendine çekmeye çalışan kişi ya da kişiler varsa etrafınızda, yazıda anlatılan kişi tiplemesine maruz kalıyor olabilirsiniz.

Peki bu kişiler karşısında tavrınız ne olabilir?

  • Öncelikle bu kişiler hayatınızda nasıl bir öneme sahip, bunun tespitini yapmanız gerekiyor. Eğer bu kişiler en yakınınızda değilse kişilerin bu davranışlarını ‘nispeten’ görmezden gelmeniz faydalı olabilir, çünkü bu kişilere davranışlarından söz ederseniz karşınızda size ‘hak veren’ birini görmek yerine hızlıca savunmaya geçen, inkar mekanizmasını devreye sokan biriyle karşılaşabilirsiniz.
  • Bu kişi/kişiler yakın çevrenizde yer alıyorsa sert bir üslup sergilemek yerine her konu hakkında bilgi sahibi olunamayabileceğini, insanların yetersiz yönlerinin de olduğunu örneklerle anlatabilirsiniz. Değişimin hızlı olmasını beklemeyin, siz ve siz gibi insanların tespitleri arttıkça sahip oldukları katı ‘direnç’ çözülmeye başlayacak ve etrafına farkındalığın önemini anlatıp kendisi öz farkındalıktan bihaber olan bu kişilerde değişiklikler görmeye başlayacaksınız.

Özetlemek gerekirse toplumda birbirinden farklı özelliklere sahip kişilerle karşılaşabiliriz, bir şeyi rahatsız edici kılan yanın davranışın ortaya konulma sıklığı olduğu söylenebilir. Çoğunlukla kendisinin başarılı olduğunu, her şeyden anladığını söyleyen kişi ile iyi yönlerinin farkında olan ve bunu sözle dile getirmek yerine başkalarının ifade etmesine olanak sağlayan kişi arasındaki fark da aslında sıklık, üslup ve niyet. Kendisini dünyanın merkezine koymak yerine yaşadığı çevrede birbirinden farklı değerlerin var olduğunu fark eden, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olup bunu (zayıf yönleri) içsel süreciyle iyileştiren kişiler olmak dileğiyle.

Mücahit Akkaya

Uzman Psikolojik Danışman