HİSSİYAT KÖRLÜĞÜ; KENDİNE VE ÇEVREYE YABANCILAŞMA

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Sen şeklindeki yaydan bir ok fırladı.

Ten duvarından geçerek yüreğe dayandı.

Kaldı ten ile öz arasında.

İnsanoğlu biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlıktır. İhtiyaçlarını ve isteklerini karşılamak için toplu halde yaşamaya gereksinim duyar. Bu iletişim süreci insanı diğer tüm varlıklardan ayıran en önemli özelliklerinden biridir. Toplu halde yaşamaya ihtiyaç duyan fertlerin günlük yaşamında sağlıklı, dengeli ve düzenli ilişkiler kurmasında düşünce, hissiyat davranış ve fizyolojik reaksiyonların bir bütün olarak işlev gördüğü bilinen bir gerçektir. Bu parçaların oluşturduğu bütünlüğün bozulması sosyal varlık olarak denge ve uyum arayışında olan insan için bir tehdit halini almaktadır. Bu pencereden bakıldığında sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmadaki bütüncüllüğü sağlayan en mühim etmenlerden birisi belki de en önemlisi iç dünyamızın yansıması olan duygularımızdır. Zira duygular yaşamın tamamına tesir edebilecek yaşamın gayesini tadını ve manasını oluşturacak özelliğe ve öneme sahiptir.

Farklı disiplinlere konu olmuş duygu kavramı hakkında birçok tanımlama yapmak mümkündür. Kelime anlamı olarak duygu (emotion) Latince’de harekete geçme, devinim anlamına gelmektedir. Duyguyu tanımlama girişimleri M. Ö Yıllarda Aristotales’e kadar uzanmaktadır. Ona göre duygular neşeli veya neşesiz anlarımızda algılarımız ve beklentilerimizle birlikte ortaya çıkan refakatçılarımızdır (Koçak, 2002). Duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir (Tuğrul, 1999). Sosyo-biyolojik yaklaşım çerçevesinde ise duyguların evrimsel süreçten geçerek geldiği ve insanoğlunun çevreye uyum sağlayarak bugüne kalmasına yardımcı olan iç yaşantılar olarak yorumlanmaktadır (Koçak, 2002). İnsanoğlu duygulara iki defa ihtiyaç duyar. Birincisi günlük yaşamını sürdürebilmek için bir motivasyon kaynağı olarak ikincisi ise varoluş düzeyini yükseltmek kaliteli, sıra dışı yaşayabilmek için duygulara ihtiyacı vardır. Bireyin kendisine ait duygularını ve isteklerini fark edip ifade etmesi özgün yaşayabilmesi için gereklidir.

Duygu, davranış ve düşünce kavramları birbiriyle ilintilidir. Duygularımız amaçlarımız için bizleri güdüler. Düşüncelerimiz ise amaca ulaşmak için hangi davranışları sergileyeceğimiz konusunda bize komutlar verir. Yaşamın sağlıklı ilerlemesi için duygular ve düşüncelerimizin ahenk içinde olması elzemdir. İnsan yaşamında bu kadar büyük bir öneme sahip olan duygularımızı fark etmek ve ifade etmekte çok önemlidir. Ama o veya bu sebeple duygularımızı ifade etmekte ya yetersiz kalırız ya da ifade ederken çeşitli sorunlar yaşarız. Duyguların yetersiz ifadesi ya da ifade edilememesi sonucunda beden somatik reaksiyon gösterir ve aleksitimiye eğilim artar.  Duygusal farkındalık olmadan bireyin düşünmesi, davranışta bulunması, fizyolojik tepkiler vermesi, bütün bunların sonucu olarak iletişim ve ilişkide bulunması mümkündür. Ancak duygusal farkındalık olmadan bireyin kendi iç dünyasını fark etmesi kendi istek ve duygularının bilincinde olması buna bağlı olarak kendini tanıması oldukça zordur. Kendini tanımakta yetersiz olan bireyin kendisiyle ilgili doğru ve sağlıklı karar vermesi beklenmemelidir. Kendi iç dünyasını anlayıp kavrayamayan bireyin dış dünya ile iletişimde ve sosyal ilişkilerde sorun yaşaması olasıdır. Mutlu, huzurlu, verimli bir hayat için duygularımıza gereksinim duyduğumuz ortadadır. Fakat duyguların ifadesi ve anlaşılmasının sorun olması insanlık tarihi kadar eskidir.

Bu sebeple ki bu ve benzeri durumlar için “ aleksitimi” kavramı ortaya atılmıştır. Aleksitimi kavramı, duyguları tanımlamak ve ifade etmekte yaşanan güçlüğe ve düşlemlerin yetersizliğine odaklanmaktadır. Psikiyatri çevrelerince hızla kabul gören bu kavram; kısırlaşmış bir düşlemsel yaşam, sınırlı imgelem, bozulmuş empati, dürtüsel davranış, duyguları bedenselleştirme eğilimi ve duygusal deneyim için farklılaşmamış anlatım tarzı ile belirlidir (Şaşıoğlu , Tosun, & Gülol, 2013). Alekstimi üzerine birçok tanım yapıldığı ve farklı etkenlere bağlı olması sebebiyle aleksitimi kavramı Taylor ve arkadaşları tarafından geliştirilen aşağıdaki 4 bileşenin kombinasyonu ile tanımlanmaya başlanmıştır: (1) duyguları tanımlamada ve duyguları, duygusal uyarılmanın bedensel duyumlarından ayırmada yaşanan zorluk, (2) duyguları diğer insanlara açıklarken yaşanan zorluk, (3) düşlem hayatının yoksulluğu ile kanıtlanmış, sınırlı imgesel süreçler, ve (4) uyaran-bağımlı, dışsal-odaklı bilişsel tarz. Aleksitimik özellikler gösteren bireylerin duygusal uyarılma durumlarını fiziksel uyarılma durumlarından ayıramıyor oluşları, genellikle duygularını anlatmak için fiziksel belirtilerden yararlanmaları ile görünür hale gelir. Aleksitimi kişinin kendi duygularının ötesinde, başkalarının duygularını anlama ve ilişki kurma kapasitesinde de kısıtlılıkla belirli olduğundan, bu hastaların sosyal ilişkileri önünde önemli engel teşkil eder.

Duygu körlüğü olan bireyler toplum tarafından kibirli veya alaycı insanlar olarak düşünülür. Bu sebeple insanlarla iletişim kurmak için gereken senaryolar ve davranışları gözlemlemek, öğrenmek ve bunları eşleştirmek için çok az ilişki kurma fırsatları olur. Artık onlar için bir hikâyenin parçası olmak oldukça zordur. Dolayısıyla en iyi tecrübeleri kendilerine ve çevreye yabancılaşma olur. Duygu körlüğü bir kişilik özelliğidir, kişilik bozukluğu değildir. Duygu körlerine kızmamak onları olduğu gibi kabullenmek gerekir. Duyguları için söz yokluğu yaşayan bireyler hasta değildirler sadece nörolojik bir çeşitliliktirler.  Hissiyat körlüğünün tedavisi yoktur ama kişilere iç görü kazandırılabilir. Duygu körleri çevreleri tarafından korunmalı ve desteklenmelidir.

Kaynakça

Arcan , K., & Yüce, Ç. B. (2016). İnternet Bağımlılığı ve İlişkili Psiko-Sosyal Değişkenler:Aleksitimi Açısından Bir Değerlendirme. Türk Psikoloji Dergisi, 46-56.

Durak Batıgün, A., & Büyükşahin, A. (2008). Aleksitimi: Psikolojik Belirtiler ve Bağlanma Stilleri. Klinik Psikiyatri, 105-114.

Koçak, R. (2002). Aleksitimi:Kuramsal Çerçeve Tedavi Yaklaşımları ve İlgili Araştırmalar. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 184-214.

Motan, İ., & Gençöz, T. (2007). Aleksitmi Boyutlarının Depresyon ve Anksiyete Belirtileri ile İlişkileri. Türk Psikiyatri Dergisi, 333-343.

Şaşıoğlu , M., Tosun, A., & Gülol, Ç. (2013). Aleksitimi Kavramı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 507-527.

Tuğrul, C. (1999). Duygusal Zeka. Klinik Psikiyatri, 12-20.

Türkmen, M. (2012). Öznel İyi Oluşun Yapısı ve Anababa Tutumları, Özsaygı Ve Sosyal Destekle İlişkisi: Bir Model Sınaması. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 41-73.

 

Görsel Kaynakça

https://tr.pinterest.com/pin/700732023263391000/ adresinden erişilmiştir.

https://tr.pinterest.com/pin/295126581842006881/ adresinden erişilmiştir.

 

                                                                                                     Şifa Hatun TUNÇAY

Sosyal Hizmet Uzmanı