“Bilgelik bizi çocukluğa geri götürür.”

Çocukluk insanlığın ilk evresi/başlangıcı sayılırsa; felsefe de öncelikle bilginin, varlığın, amaçların, neden-sonuçları açıklamanın başlangıcı sayılır. Çocuklar henüz kimliklerini kolektif bir kimliğe, akıllarını herhangi bir oluşuma teslim etmeyen insanlardır. Onların henüz Platon’un metaforlaştırdığı anlamda herhangi bir “mağara”ları yoktur. Felsefeciler gibi çocuklar için de dünya ve onun üzerinde olup biten her şey yenidir; bu yüzden her şey, onların merak ve şaşkınlığına konu olur. Zaten başlangıçta felsefeyi gerekli kılan da şüphe, merak ve hayrettir. Nietzsche, “insan, hayvan ile Tanrı arasında gerilmiş bir iptir” der. Hayvan da değildir Tanrı da. Çünkü hayret merak ve şüphe sahibi bir varlıktır. “Şüphe eden insan, gerçekliğin göründüğü gibi olmayabileceğini, görünüşün gerisinde farklı nedenler olabileceğini düşünen insandır. Bununla birlikte şüphe ederek ve sorgulayarak yaşamak her zaman ve herkes için kolay olmaz. Bu yüzden insanların büyük bir çoğunluğu kendilerine açık iki alternatiften biri olarak, şüphe yerine rahat bir yaşamı seçerler” (Cevizci, 2010, s.11). Bu rahat yaşam, onların merak ve hayret yeteneğini sekteye uğratır. Oysa felsefeyle uğraşabilmek, felsefeci olabilmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, merak ve hayret etme yeteneğidir. Bu yetenek aslında bütün çocuklarda, özellikle de küçük çocuklarda bulunur (Cevizci, 2010, s.10). Bu nedenle felsefe ile çocuk birbirlerine benzerler.
Felsefe ile çocuk arasında “bilmek için bilmek” bakımından da bir benzerlik vardır. Çünkü “İnsanın yalnızca bilmek için bilmeyi arzulaması felsefi bilincin ilk ve en önemli koşuludur.’’ Felsefeyle, çocukluğumuzun salt öğrenmek için oluşan sorularına geri döneriz. Çocuk ile onun düşünme yetisini geliştirerek felsefeye çocuksu bir soluk aldırabiliriz. Düşünme eğitimi ile çocukların doğasındaki merakı, hayreti, ilgiyi devam ettirip, bu yetilerini bir niteliğe dönüştürüp, onlarda sorgulamayı, eleştirel bakmayı devamlı ve bilinçli hale getirebiliriz. Belki de böylece insan rasyonel bir varlık olmanın ayırdına ulaşarak, kendine karşı, kendi dışındaki varlıklara karşı, topluma karşı sorumluluklarının bilincine vararak, evreni ve türüyle ilişkilerini tahrip etmekten vazgeçip, yeryüzünü imar ve tamir etmeye yönelir.
“İnsanın kendini, toplumu ve içinde yaşadığı dünyayı kendinden hareketle ve kendisi için yeniden kurmasının temelinde felsefi bilinç yatar. Bu öyle bir bilinçtir ki, insanı hem genel olarak, dış dünyayı yani nesne ve hem de diğer bireylerin karşısında özgür ve bağımsız kılar” (Erkızan, 2002, s.67). Filozof bunu başaran kişidir. Çocuk da tıpkı filozoflar gibi, içinde bulunduğu durumu anlamlandırmaya çalışır. Çocuk her şeyi olduğu gibi kavrar. Önyargıyla yaklaşmaz. Hiçbir şeyde yargılayıcı olmaz. Felsefenin temel değerleri çocukluk çağında daha baskındır. Çocuklar bunu yaptıkları için yadırganmamalı aksine üst düzey bilişsel düşünme becerileri sergiledikleri için takdir edilmelidir. Hiçbir sorgusu es geçilmemelidir. Araştırmaya ve düşünmeye sevk edilmelidir.
Çocuklar için en küçük bir düşünme çabası yadsınamaz bir güçtür. Çünkü çocuklar düşünerek geleceğini inşa eder. İnşa ettiği kimlik ile büyür ve toplumda bir yer edinir. Bu yer onun anlamlandırdığı yerdir. Anlam ise o’dur. Tam anlamıyla kendidir. Kendiliğiyle yer edinmek, düşündüğüyle var olabilmek ne büyük mutluluktur. Var olun…
KAYNAKÇA
Taşdelen, V. (2014). Felsefenin gülümseyen yüzü: Çocuklarla felsefe. Türk Dili, 14(4), 562-568.
Çiçek, H. (2017). Felsefeyle çocuk çocukla felsefe. Çocuk ve Medeniyet, 2(4), 51-60.
GÖRSELLERİN KAYNAKÇASI
https://ailevecocuk.net/farkli-olmanin-bedeli/
Elif KESKİN
Okul Öncesi Öğretmeni