1960 yıllarda davranışçı kuram psikanalizi bilimsel olmaması yönünde eleştirmeye başlamıştı. Beck, eğitimini aldığı psikanalitik kuramın varsayımlarının geçerliliğini bilimsel olarak gösterebilmek için depresyon alanında deneysel çalışmalar yapmayı planlamıştı. Beck yaptığı çalışmaları gözden geçirdikten sonra psikanalize karşılık deneysel bilimi tercih etti. Bir başka ifadeyle tercihi kuram yerine yöntem olur ve bu seçim bilişsel terapinin doğuşuna yol açar (Dinç, 2012).
Beck yaptığı çalışmalar sonucunda “ Depression: Causes and treatment” adlı kitabında depresyonun bilişsel olarak bireyin kendisi, çevresi ve geleceği ile ilgili olumsuz yargılara sahip olmasının neden olduğunu öne sürmüştür. Bilişsel üçlü olarak adlandırılan bu kavramını şu şekilde açıklamıştır: İlk parçası hastanın kendisi hakkındaki olumsuz bakış açısıdır. Birey kendini kusurlu ve eksik görür. Olumsuz bütün deneyimlerini kendisinin sahip olduğu psikolojik, ahlaki veya fiziksel kusura yorma eğilimindedir. Bu kusurlardan dolayı birey kendisini değersiz görür. Bu yüzden de kendisini eleştirir. Bilişsel üçlünün ikinci parçası depresif bireyin yaşamakta olduğu deneyimleri yorumlama eğiliminden oluşur. Birey dünyayı kendisinden aşırı istekleri olan ve/veya yaşam amaçlarına ulaşmaya çalışırken önünde engeller olan bir yer olarak görür. Çevresindeki canlı veya cansız ilişkilerini yenilgiyi veya yoksunluğu temsil ediyormuş gibi yorumlar. Bilişsel üçlünün üçüncü parçası geleceğe dair olumsuz bakışından oluşur. Depresif birey yaşamakta olduğu zorlukların sonsuza dek devam edeceğini düşünür (Arkar, 1992).
Bilişsel yapıda yer alan, insanın dünyaya bakış açısını ve yorumlarını oluşturan çarpık ya da işlevsel olmayan beklentiler ve inançlar kişinin sorun yaşamasına neden olur. Kişilerin karşılaştıkları sorunlar büyük ölçüde yanlış varsayımlara bağlı ortaya çıkan eksik veya yanlış değerlendirmelerle gerçekliğin çarpıtılmasına dayanır. Kişilere rahatsızlık veren duygusal sıkıntılar doğrudan bu yaşantılardan kaynaklı değil bu yaşantıların algı ve değerlendirilme şekline bağlıdır. Ancak bilişsel terapi bunları söylerken ruhsal rahatsızlıkların nedeninin sadece bilişsel yapıdaki sorunlar olduğunu söylememektedir. Sorunlar biyolojik, çevresel ya da bilişsel, davranışsal nedenlerin etkileşimi ile ortaya çıkar ancak bilişsel etkenlerin sorunları sürdürücü önemli bir faktör olduğunu vurgulamaktadır (Türkçapar, 2012).
Bilişsel terapinin varsayımları şu şekildedir:
- Bireylerin iç iletişimlerinin iç gözlemlerinin erişilebileceği,
- Danışanların inançlarının büyük bir anlam taşıdığı,
- Danışanların sahip olduğu bu anlamların terapist tarafından değil danışan tarafından keşfedilebileceğidir (Weishaar, 1993;akt. Corey 2015).
Bilişsel terapinin amaçları; danışanın belirtilerden kurtulmasını sağlamak, danışanlara en büyük problemlerini çözmede yardımcı olmak ve danışanların rahatsızlığının nüksetmesini önleme stratejilerini öğretmektir (Dattillio, 2002a; Safran, 1998;akt. Corey, 2015). Bilişsel terapi bu amaçları ‘‘şimdi ve burada’’ bireyin inançlarına ve düşüncelerine yoğunlaşarak sorunun çözümünü hedefler (İkiz, 2016).
1.Otomatik Düşünceler
Bilişsel terapide otomatik düşünceler zihnin akışı içinde yer alan ve daha çok duygusal sıkıntı durumlarına eşlik eden duruma özgü bilişlerdir. Otomatik düşünceler kendiliğinden ortaya çıkarlar ve genellikle fark edilmezler. Fakat eşlik eden duygular fark edilebilmektedir (Türkçapar, 2012). Otomatik düşüncelerde kolaylıkla değişim sağlanabilmektedir (Sudak, 2006;akt. Yıldız 2019). Bireyler de bilişsel çarpıtmalar bireyin kendini, çevresini ve geleceğini hatalı bir biçimde algılamasıyla ortaya çıkar (İkiz, 2016). Bunlar;
- Keyfi çıkarımlar
- Seçici soyutlama
- Aşırı genelleme
- Abartma, küçümseme
- Kişiselleştirme
- Etiketleme ve yanlış etiketleme
- Kutuplaşmış düşünce’ dir (Corey, 2015).
- Ara İnançlar ve Kurallar
En yüzeyde olan otomatik düşüncelerin altında bireyin dile getirmediği fakat inandığı kuralları, inançları ve sayıltıları vardır. Bireylerin davranışlarının soyut düzenleyicileridir. Bireylerin kendilerinin ve başka insanların davranışları ve deneyimleriyle kalıcı hale gelmiş beklentileri ve kuralları olduğunu söyleyebiliriz (Türkçapar, 2012).
- Temel İnançlar
İşlevsiz olan kurallar ve inançlar bizi daha derinlerde olan temel inançlar denilen bilişsel yapıya götürür. Temel inançlar bireylerin kişisel ve çevresel olarak edindiği bilgilerini nasıl düzenleyeceğini belirleyen bireyin kendisi, çevresi ve dünyayla ilgili temel inançlarının var olduğu, geçmiş deneyimler ile oluşmuş bilişsel yapılardır. Beck temel inançları üç ana grupta toplamıştır:
- Çaresizlik (Güç, başarı, performans yetersizliği ile ilgili olanlar)
- Sevilmeme (Duygusal eksiklikler ile ilgili olanlar)
- Değersizlik (Ahlaki eksiklik, suçluluk ile ilgili olanlar) şeklindedir (Türkçapar, 2012).
Kaynakça
Arkar, H.(1992). Beck’in depresyon modeli ve bilişsel terapi. Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi. 5 (1-3), 37-40.
Corey, G.(2015). Psikolojik danışma, psikoterapi kuram ve uygulamaları. (Sekizinci basım). Ankara: Mentis Yayıncılık.
Dinç, M. (2012). Aaron Temkin Beck: Eleştirel düşüncenin peşinden yaratıcı bir psikoterapi kuramına. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi. 1(1), 70-76.
İkiz, F.E. (2016). Psikolojik danışma ve psikoterapide kuramlar ve yenilikçi yaklaşımlar. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Türkçapar, M.H. (2012). Bilişsel terapi. (Altıncı basım). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Yıldız, M.A. (2019). Bilişsel terapi. İçinde B. Karataş ve Yavuzer (Ed.), Psikolojik Danışma ve psikoterapi kuramları örnek uygulamalarla temel ve güncel kuramlar (İkinci Baskı). (313-349). Ankara: Pegem Akademi.
Görsel Kaynakça
https://maksatbilgi.com/bilissel-davranisci-terapi-nedir
https://psychology.wikia.org/wiki/Aaron_T._Beck
Başak KILINÇ
Psikolojik Danışman