YENİ BİR SÖYLEM: BİREY MERKEZLİ TERAPİ

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

“Kendimi olduğum gibi kabul ettiğimde değişebilirim.”

Carl Rogers

İnsancıl bakış açısının doğduğu 20. yüzyılın ortasında psikolojide insanlığa dönük iki farklı bakış açısı vardı. Bunlardan ilki, hepimizin bilinçaltı tarafından davranışımızı yönlendiren saldırgan ve cinsel içgüdülerin kontrolü altında olduğumuzu söyleyen psikanaliz; diğeri ise insanı büyük bir fareden çok da farklı görmeyen davranışçı yaklaşım (Burger, 2006). Pek çok psikolog kişisel seçimlere, özgür iradeye, insan onuruna yer vermeyen bu iki yaklaşımı benimsememiştir. Bu görüşlere tepki olarak üçüncü bir güç doğmuştur: Birey Merkezli Terapi. Carl Rogers tarafından ortaya konulan bu model ilk olarak “yönlendirici olmayan terapi” daha sonraları “danışan merkezli terapi” ve 1980’li yıllarda ise “Birey merkezli yaklaşım” olarak kullanılmıştır (Murdock, 2016).

Carl Rogers 20.yüzyılda etkili psikologlardan biriydi. Hümanist bir düşünürdü ve insanların temelde iyi olduğuna, kendilerini gerçekleştirme eğiliminin bulunduğuna ve potansiyel olarak olabilecekleri en iyi insan olma arzusu içinde olduklarını düşünüyordu (Cherry, 2019). Birey merkezli yaklaşım bize kişilerin kendi eylemlerinden büyük oranda sorumlu olduğunu söylemektedir. Bazen olaylara karşı otomatik tepki göstersek ve bilinçaltı dürtüler tarafından güdülensek de her an yazgımızı belirleme ve eylemlerimize karar verme gücü bize aittir (Burger, 2006).

Rogers, New York’taki Çocukları İşkenceden Koruma Derneğindeki uygulama deneyimleri sırasında problemin ne olduğunun ve çözüme nasıl ulaşılacağını danışanın kendisinin bildiği şeklinde bir sonuca ulaşmıştır ve bu da kuramının temel varsayımını oluşturmaktadır (Murdock, 2016). Freud danışanın bilinç dışı süreçlerini yorumlamakla ilgilenirken, Rogers terapötik ilişki ile danışanlarında içgörülere ve kalıcı değişikliklere sebep olacağına inanıyordu (Cherry, 2019). Rogers teorisini duygusal olarak problem yaşayan insanlarla yaptığı danışmalara dayanarak geliştirdi. Bu danışmalar sonucunda insanların kendini geliştirmeye yönelik kişisel iyileşme ve kişisel gelişim için tam bir kapasiteye sahip olduğunu iddia etmiştir. Rogers kuramında kişinin mevcut algısına ve şimdi-burada nasıl yaşadığımıza vurgu yapmıştır (McLeod, 2019).

Rogers’a göre insanların davranışları, tüm organizmalarda var olan içsel büyüme ve gelişme ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Şayet kişi kendi haline bırakılırsa kendisinde var olan tam kapasiteyle yoluna gidecektir, diğer kuramların bahsettiği hiçbir olumsuz eğilim ortaya çıkmayacaktır (Murdock, 2016). İnsanların bazen yıkıcı veya antisosyal davranışlarda bulunduğunu kabul eden birey merkezli terapi; bu eğilimlerin sebebini bireyin çevre ile yaşadıklarının bir ürünü olduğunu, onların psişik yapısından kaynaklanmadığını ileri sürer. Agresif ve yıkıcı eğilimlerin sebebini; varlıklarını tehdit eden bir şeye karşı kendilerini koruma veya büyüyebilmek için gerekli olduğu şeklinde açıklar (Murdock, 2016).

Birey merkezli terapiye göre insanların tüm potansiyellerini yapıcı ve olumlu bir şekilde geliştirme eğilimleri onların davranışlarını güdüleyen tek şeydir. İnsanlar gelişebilmek için yaşantılarını doğru bir şekilde yaşayabilmeli ve kendilerine iyi ya da kötü gelen şeylerin farkında olmaları gerekmektedir. Yaşantılar ne kadar çarpıtılmadan ve kesintiye uğramadan yaşanırsa kişinin fonksiyonel olması da o kadar artacaktır (Murdock, 2016).

Rogers’a göre; insanlar sürekli kendi yaşantılarını değerlendirmektedir. Rogers insanların her bir olayı onların gelişimine katkı sağlayıp sağlamadığı açısından değerlendirdiklerini düşünmektedir (Mcleod, 2019). İnsanlar onların gelişimine katkı sağlayan yaşantılara yönelirken, onların gelişimine katkı sağlamayan yaşantılardan da uzak dururlar. Rogers bu durumun temelinde kendini gerçekleştirme ihtiyacının olduğunu söyler. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse elini sıcak bir sobaya değdiren çocuk elini hemen çeker çünkü elinin yanması onun için yararlı değildir.

Birey merkezli terapi etkili dinleme, empati, koşulsuz kabul gibi kavramları psikoloji bilimine katmıştır. Bireyin kendi yaşantısındaki rolünü vurgulayarak zihinsel sağlık durumlarını kontrol etme ve belirleme gücünü bireye vermiştir. Sadece içsel düşünce ve arzularımıza odaklanmayarak çevrenin de davranışlarımız üzerindeki etkisine değinmiştir. Bunun yanı sıra danışanın her zaman davranışlarının nedenini bilemeyeceği, öznel olması ve gözlemlerin doğrulanamaz olması yönünde de eleştiriler almaktadır (Murdock, 2016). Bugün birey merkezli terapinin merkezinde yer alan kavramları eğitim, psikoloji, sosyoloji gibi pek çok disiplinde görmek mümkündür.

Kaynakça

  1. Burger, J.M. (2006). Kişilik.(İ. Deniz Erguvan Sarıoğlu, Çev.). İstanbul: Kaknüs.
  2. Cherry, K. (2019, Nisan 09). Overview of Humanistic Psychology. Erişim Adresi: https://www.verywellmind.com/what-is-humanistic-psychology-2795242
  3. McLeod, S. (2019, Ocak 07). Person centered therapy. Simply Psychology. Erişim Adresi: https://www.simplypsychology.org/client-centred-therapy.html
  4. Murdock, N. L. (2016). Psikolojik Danışma ve Psikoterapi Kuramları.(F. Akkoyun, Çev.). Ankara: Nobel.

 

Görsel Kaynakça

  1. https://www.verywellmind.com/client-centered-therapy-2795999
  2. https://tr.wikipedia.org/wiki/Carl_Rogers

 

Sümeyye Nur KANDEMİR

Psikolojik Danışman