Kişiliği Öğrenme: Davranışçı Kuram

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kişilik yapısını ve insan davranışlarını belirleyen tek unsuru ‘öğrenme’ olarak açıklayan yaklaşım davranışçı psikoloji yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın temeli Rus fizyolog Ivan Pavlov’un yapmış olduğu deneylere dayanır. Pavlov’un koşullanma deneylerinden etkilenen Amerikalı psikolog John Broadus Watson, 1913 yılında yazdığı “Davranışçıların Gözüyle Psikoloji” adlı makalesinde psikolojinin saygın bir bilim olabilmesi için psikologların gözlenemeyen zihinsel durumları bir an önce terk edip kontrol edilebilir ve gözlenebilir davranışlara odaklanması gerektiğini vurgulayarak psikoloji biliminde davranışçı yaklaşımın öncüsü olmuştur (Yazgan-İnanç ve Yerlikaya, 2015).

Davranışçı yaklaşıma göre, insan davranışlarının temel belirleyicisi çevredir. Bu yaklaşımda insanların çevrelerine uyum sağlamak amacıyla davranış örüntüleri oluşturduğu vurgulanmaktadır. Öğrenilmiş olan tüm davranışlarımız ise kişiliğimizi oluşturan bir yapıdır. Bu nedenle davranışçı ekol kişilik kuramına ayrıca yer vermemektedir (Işıkay, 2019). Kişiliğin sağlıklı oluşturulması sadece bireyin çevresine uyum sağlayabilme becerisi ile orantılıdır. Uyum sağlama becerisi ise yeni davranışların öğrenilmesi ve onların uygulanmasından ibarettir. Ayrıca öğretilecek davranışların sayısı ne kadar fazlaysa öğretim sürecinin niteliği de o denli yüksek olacaktır (Mantar, 2009).

Psikoloji biliminde davranışçı yaklaşım 1950 ve 1960’lı yıllarda psikanalitik bakış açısından ayrılarak ön plana çıkmıştır. Bu yaklaşımı psikanalizden ayıran en önemli nokta kanıtlanabilirliktir. Psikanalitik yaklaşımda bireyin geçmiş yaşantıları ve içsel yapısına vurgu yapılırken davranışçı yaklaşım odağını gözlenebilir davranışlara ve çevreye uyum sürecine çevirmiştir (Işıkay, 2019).

Davranışçı yaklaşımın temelinde davranışçı koşullanma teknikleri bulunmaktadır. Bu teknikleri ilke edinen yaklaşım dört alanda gelişim göstermiştir. Bu alanlar; klasik koşullanma, edimsel koşullanma, sosyal öğrenme kuramı ve bilişsel davranışçı terapidir (Corey, 2015).

Klasik koşullanmaya göre davranışlar edilgen bir organizma tarafından elde edilmektedir ve bu alanın deneyleri Ivan Pavlov tarafından köpekler kullanılarak yapılmıştır. Psikoloji biliminde ise Joseph Wolpe, Arnold Lazarus ve Hans Eysenck klinik ortamlarda fobilerin tedavi aşamasında bu deneylerden elde edilen bulguları kullanmışlardır.

Edimsel koşullanma bir öğrenme şeklidir ve bu gelişim alanı davranışların öğrenilmesini onların sonuçlarıyla ilişkilendirmektedir. Davranış gerçekleştirildikten sonra çevre tarafından pekiştirilirse o davranış daha sık olarak gerçekleştirilir. Ancak çevre bu davranışı pekiştirmezse hatta itici bir uyarıcı ile karşılık verirse o davranışın gerçekleşme sıklığı azalacaktır. Edimsel koşullanmaya göre öğrenmenin gerçekleşmesi ‘pekiştirme’ sürecine bağlıdır. Bu gelişim alanı Skinner’in fareler ile yapmış olduğu deneylere dayanmaktadır. Radikal davranışçılık olarak da tanınan bu yaklaşımın amacı ise davranış değişikliğine yol açan çevresel faktörlerin belirlenmesidir.

Albert Bandura 1960’lı yıllarda klasik ve edimsel koşullanma ile gözleme dayalı öğrenme yaklaşımını bir arada açıklamaya çalışarak sosyal öğrenme kuramını oluşturmuştur. Davranışçı yaklaşımın temelinde her ne kadar dışsal süreçler yer alsa da Bandura bilişi davranışçı yaklaşımın odağı durumuna getirmiştir. Bu nedenle sosyal öğrenme kuramı çok modelli bir yaklaşımdır. Sosyal öğrenme kuramına göre davranış sadece çevredeki değişimlerle değil o değişimlerin oluşturduğu bilişsel süreçlerden de etkilenir. Aynı zamanda bu kuram çevre, birey ve davranış arasında karşılıklı etkileşim olduğunu vurgulamaktadır. Bu etkileşim sonucunda birey çevresindeki değişimlerden etkilenerek davranışlarını değiştirir ve davranış değişikliği sonucunda da çevresine uyum sağlar. Bunun yanında bilişsel süreçleri de kendi çevresini nasıl algıladığını belirlediğinden davranışları da dolaylı olarak bilişsel süreçlerine bağlı olarak değişmektedir.

Bilişsel davranışçı terapi ise günümüz davranışçı yaklaşımının ana akımı halindedir. Her ne kadar davranışçı akımın ilk oluştuğu yıllarda düşünceye çok önem verilmemiş olsa da 1970’lerden itibaren düşüncenin önemi de anlaşılmış ve davranış değişimindeki aracılara bilişsel süreçler de eklenmiştir.

Psikoloji alanında benimsenen bilişsel davranışçı terapinin kullanım alanları ise; kaygı bozuklukları, madde kullanımı, depresyon, aile içi şiddet, ağrı tedavisi, yeme bozuklukları ve cinsel uyum bozukluklarıdır (Corey, 2015).

KAYNAKÇA

Corey, G. (2015). Psikolojik Danışma Kuram ve Uygulamaları. (T. Ergene, Çev.). Ankara: Mentis Yayıncılık. (Orijinal eser 2009 yılında basılmıştır.)

Mantar, M. K. (2009). Görsel Sanatlar Dersi Kapsamında Yapılandırmacı Yaklaşım İle Davranışçı Yaklaşım Etkilerinin 5.Sınıf Öğrencileri Üzerinde Karşılaştırılması (Çubuk Örneği) (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Gazi Üniversitesi, Ankara.

Işıkay, M. S. (2019). Aile Danışmanlığında Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Uygulamalarının Ergenlerin Sınav Kaygısı ve İyi Oluş Düzeylerine Etkisine Yönelik Deneysel Bir Çalışma (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul.

Yazgan-İnanç, B. ve Yerlikaya, E. E. (2015). Kişilik Kuramları. Ankara: Pegem Akademi.

GÖRSEL KAYNAKÇA

https://pygmalionetkisi.wordpress.com/2012/10/17/davranisci-yaklasim-elestirisi/ adresinden erişildi.

https://www.psikolojibilimi.gen.tr/psikolojide-davranisci-yaklasim-nedir/ adresinden erişildi.

Emrah BİNGÜL

Psikolojik Danışman