STİLL ALICE FİLMİNİN ANALİZİ

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Vizyon Tarihi: 13 Şubat 2015

Yönetmen: Richard Glatzer, Wash Westmoreland

Oyuncular: Julianne Moore(Alice), Kristen Stewart(Lindsay), Kate Bosworth(Anna)

Ülke: ABD

Bir kum saati düşünün… Fakat akıp giden kum taneleri değil, bizi biz yapan anılar. İşte filmde karakterimiz Alice bu travma ile başa çıkmaya çalışıyor. Alice; 50 yaşında, 3 çocuğu olan ve kariyerinde başarılı bir dilbilimci. Üst orta seviyede bir ailenin üyesi. Muhteşem sayılabilecek bir hayatı yaşamakta olan Alice bunun tadını çıkarırken bazı hafıza kayıplarıyla karşılaşıyor. Koşu yaparken yolunu kaybediyor, konferans verirken bazı kelimeleri unutuyor. Bunun üzerine önlem almak amacıyla bir nöroloğa görünüyor. Yapılan tetkiklerin sonucunda erken Alzheimer teşhisiyle karşılaşıyor ve bunun genetik olduğunu, yüzde 50 ihtimalle çocuklarının da bu hastalığa yakalanabileceği görülüyor. Alice hasta olduğu şokunu atlatamadan çocuklarına bulaşması riskine sebep olduğu için suçluluk duygularıyla boğuşuyor.

Unutkanlığı dolayısıyla işini kaybediyor ve bazı zamanlar kızını bile tanıyamıyor. Kariyerinde başarılı bir insan için olduğu konumu kaybetmek Alice için ayrı bir travma oluyor. Alzheimer hastalığıyla mücadele edenlerin olduğu bir kliniği ziyaret ediyor. Yaşı Alzheimer için erken olan Alice buradaki hastaların kendisinden en az 20 yaş büyük olduğunu görüyor ve içinde bulundukları durum onu korkutuyor. Bu kararından vazgeçiyor. Evine gittiğinde telefonuna her sabah hatırlaması gereken sorular yazıyor; “Büyük kızının ismi ne?”, “Hangi ayda doğdun?”, “Hangi sokakta oturuyorsun?” vb. Ve kendine bu soruların hiçbirini cevaplayamayacağı gün için bir video çekiyor. Yatak odasındaki dolapta bir kutu ilaç olduğunu ve onların hepsini içip uyuması gerektiğini anlatıyor. Aylar öncesinden intiharını planlıyor. Fakat işler onun istediği gibi gitmiyor. Günler birbirini kovalarken Alice git gide kötü olmaya başlıyor. Bana göre filmin en dramatik olduğu anları yaşıyor. Evindeki banyoyu bulamıyor ve altına kaçırıyor. Hayatı boyunca başarılı olmuş bir kadının kaybettiği her davranış, anı onun kendine olan güvenini zedeliyor. Alice bu sancıyla baş ederken bir yandan hastalığın ilerlemesini engelleyecek çözümler aramaya çalışıyor. Ama olmuyor. Alzheimer tüm sinsiliğiyle onu ölüme sürüklüyor. Bedenen ölümünü görmesek de filmde benlik ölümü gerçekleşiyor.

Alzheimer topluluğuna üye olan Alice orda bir konuşma yapmaya hak kazanıyor. 3 gün uğraşarak yazdığı yazıyı fosforlu kalemle çizerek okuyor, ki aynı yeri tekrar tekrar okumasın. Salondaki herkesin gözyaşlarına sebep olan konuşmanın bir yerini aktarmak istiyorum. Alzheimer’ı yitirme sanatı olarak tanımlayan Alice’in sözleri şöyle; “ Lütfen acı çektiğimi sanmayın. Acı çekmiyorum, mücadele ediyorum. Bir şeylerin parçası olmak için mücadele ediyorum. Bir zamanlar olduğum kişiyle bağımı korumak için. Anı yaşa diyorum kendime. Yapabileceğim tek şey bu. Ve kendine fazla yüklenme yitirme sanatında ustalaştığın için.” Tutunmaya çalışacağı anılardan birinin de oradaki konuşması olacağını söyleyen Alice bu anıyı muhtemelen yarın hatırlamayacağı gerçeğiyle de acı bir şekilde yüzleşmiş durumda.

Filmin başlarında Alice daha çok büyük kızı ve oğlu ile yakın gibi görünse de bu süreçte onun yanında olan kişi küçük kızı Lindsay oluyor. İlerleyen hastalığıyla beraber yanındaki insanların da ona bakışı değişiyor. Eşi ve çocukları için bile. Saygı duyulan bir dilbilimciyken ailesinden bile saygı görmediği günlere getiriyor hastalığı onu. Eşi çok iyi bir iş teklifi alıyor ve şehri terk etmek istiyor. Bunun iş fırsatından mı yoksa sevdiği kadının günden güne eriyip gitmesini izlememek için mi olduğu tam anlamıyla filmde verilmiyor fakat şehri terk etmesinde ikisinin de etkisi olduğunu yordayabiliriz. Alice en sonunda küçük kızı ile birlikte kalıyor yanında başka kimse olmadan. Filmin son sahnesinde artık bir dakika önce konuştuklarını hatırlayamayacak duruma geliyor. Bizi biz yapan şeyin anılarımız olduğu gerçeğini tüm çıplaklığı ile önümüze seren bu film Alzheimer hastalığını çok fazla dramatize etmeden seyirciye anlatıyor. Filmin adından anlaşılabileceği gibi anılarını kaybetse de o hala Alice! İzlenmeye değer leziz bir film.

HAZIRLAYAN:

Tuğçe ERDEM

Psikolojik Danışman