Kitap Adı: Martı Jonathan Livingston
Kitabın Yazarı: Richard BACH
O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize diyor Şükrü Erbaş. İmkansız olarak gördüğümüz bir şeyin o kadar da zor olmadığını bir dizeyle nasılda dile getirmiş değil mi? Rıchard Bach ‘ın Martı kitabı da imkanların sınırlarının nasıl aşıldığını gözler önüne seren harika bir eserdir. Hadi Martı Jonathan’ a kulak verelim. İçimizdeki martıları harekete geçirmek için neler yapmamız gerekiyor diye soralım ona. Kulağımıza fısıldadığı özgürlük şarkısını dinleyelim.
İlk bölüm de Martı Jonathan durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabaha uyanır. Jonathan hariç bütün martılar yemek bulma derdine düşmüştür. Oysa Jonathan için önemli olan yemek değil uçmaktır. Diğerleri gibi olmak bu kadar zor mu? diye sorar sürekli annesi ona. Bir kere kendini bulma fikri düştü mü içine nasıl diğerleri gibi olunabilir ki. Kimseye kulak vermez Jonathan aç ama mutludur. Bazen o da düşünür “Ben bir martıyım ve doğamla sınırlıyım.” diye ama yine de yılmaz ve devam eder. Bizim içimize de düşer bu düşünceler çoğu zaman. Önemli olan Martı Jonathan gibi bu düşünceleri aklımızdan kovarak yolumuza devam etmemiz gerektiğidir.
“Yaşamak için ne kadar çok nedenler var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz!” diyor Jonathan. Yaşamak için sizin de bir nedeniniz var mı? Yaşamak için bir nedeniniz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi. Bu neden ne olursa olsun yeter ki hayatınıza anlam katan sizi mutlu eden ve sizi siz yapan bir yaşama nedeni olsun. Jonathan gibi farklı olduğunuz için diğer martıların arasından dışlansanız bile yaptıklarınızdan ve yapacaklarınızdan asla vazgeçmeyin. Vazgeçmek tükenmektir çünkü. Tüm sınırları zorlayın sizinde yeniden doğacağınız bir dünya mutlaka vardır. Yeter ki vazgeçmeyin.
İkinci bölümde Martı Jonathan burası cennet olmalı diye düşündüğü ve gülümsediği yeni bir dünyaya gözlerini açar. Tanıştığı iki martı onu buraya getirmiştir. Burası Jonathan’ın kendini geliştirmesi için çok güzel bir yerdir. Chiang adında bir martı onu eğitecek ve uçmanın bir yerden bir yere ulaşmak için kanat çırpmaktan daha öte bir şey olduğunu gösterecektir.
“Nereden geldiğimizi hemen unutup nereye gittiğimizi merak bile etmeden, günübirlik yaşayarak çoğu kez birbirinin aynısı olan şeyler yaptık; bir dünyadan gelip diğerine gittik. Yemekten, birbirimizle mücadele etmekten, sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmaktan daha başka yaşama nedenleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan geçmek zorunda kaldık bir fikrin var mı Jonathan ” diye sorar bir martı ona. Biz de kendimize soralım bu soruyu ve samimi bir şekilde cevap arayalım. Daha kaç yaşam gerek gerçekleri görmek için. Eğer ne yaptığını biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gereklidir.
Üçüncü bölümde Jonathan uzaktaki sarp kayalıkta, daireler çizip etrafa bakınarak yavaş yavaş dolaşıyordu. Artık başka martılara yol gösterme zamanı gelmişti. İlk öğrencisi Martı Fletcher olmuştu. Fletcher kendine güvenmeyen daha iyisini yapamayacağını düşünen bir martıydı. Bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi? diye düşündü Jonathan. İşte Martı Fletcher’a verdiği en büyük ders “Düşüncelerinizin zincirlerinden kurtulun, bedenlerinizin zincirlerini kırın…” oldu. Diğer martılardan farklı olduğunun farkına varmasını ve onlardan tek farkının, gerçekten kim olduklarını anlamaya bunu bilerek yaşamaya başlaması olduğunu ve sevgiyi kesinlikle ihmal etmemesi gerektiğini ona göstermişti.
Dördüncü bölüm de Martı Jonathan’ın sürüsü sahillerden yok olduktan sonra, birkaç yıl boyunca dünyada yaşamış olan en tuhaf kuşlar ortaya çıktı. Martı Jonathan’ın yaptıklarını üstün güçleri olduğu için yaptığını düşünüyorlardı. Onun azminin çalışmasının ve başarısının hiçbir önemi kalmamıştı. Jonathan onlar için kutsal bir objeden farklı değildi. “Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya bildiklerinin ötesine geçmeye çalış. O zaman uçmanın anlamını da daha iyi öğreneceksiniz.” demişti oysa Jonathan bir zamanlar. Bunları düşünen gören ve yaşayan hiçbir martı kalmamıştı. Yoksa biz dünyamızdaki özgürlüğün bitişini izleyen martılar mıydık artık?
Sinem DİNÇER
Kırıkkale Üniversitesi