Yaşlılık üzerine hiç düşündünüz mü? Yoksa bu kavram sizi son derece korkutuyor mu? Halihazırda bir yaşlı mısınız yoksa bir yaşlı adayı ile mi görüşüyorum? Bunları neden mi soruyorum?
Dünya Sağlık Örgütünün 2018 verilerine göre nüfusun yaşlanma hızı geçmiştekinden çok daha yüksek. Öngörülere göre 2015 ile 2050 yılları arasında 60 yaş üstü bireylerin oranı neredeyse iki katına çıkarak %12’den %22’ye gelecek. 2020’ye kadar 60 ve üzeri yaştakilerin sayısının ilk defa 5 yaşının altında olanları geçeceği öngörüsü ise haklı çıktı. Buna göre tüm ülkeler bu ciddi demografik değişime uyum sağlayabilmek için çeşitli zorluklarla yüz yüze.
Türkiye’de de durum çok farklı seyretmiyor. Türkiye İstatistik Kurumunun 2019 verilerine göre nüfusu yaşlanmakta olan ülkemizde yaşlı nüfusu son beş yılda neredeyse %22 arttı. Ayrıca yaklaşık her dört haneden birinde bir yaşlı birey bulunuyor. Önemli bir bulgu da internet kullanan yaşlıların sayısında görülen artış, beş yıllık dilimde bu oran %5’ten neredeyse %20’ye yükseldi. Yani yaşlılar ve gençler artık sadece sokakta, markette değil internette de karşılaşıyor. Bir yerden tanıdık geldi mi? Ok boomer (!)
Atıf gerektirmeyen gerçeklerden biri de yaşamını yeterince sürdüren her bireyin şu veya bu şekilde yaşının ilerleyeceğidir. Çeşitli yollarla yaşlılığı çağrıştıran görünüm engellenebilir veya yaşlanmanın dezavantajlı yönlerinden kaçınılabilir ancak zamanı durduramayız. Diğer bir deyişle yaşlı değilsek, o zaman bir yaşlı adayıyızdır. Özetle günümüzde hem toplumsal hem bireysel anlamda yaşlanma, tüm bireyleri ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla bu kaçınılmaz gerçeğe bakış açımız da büyük önem arz etmekte. Peki yaşlılık ve yaşlanmaya nasıl bakıyoruz?
Nüfusun yaşlanması ile baş etmede karşılaşılan zorluklardan biri, yaş ayrımcılığı (ageism) (WHO, 2018). Yaş ayrımcılığı, bireyleri veya grupları yaşlarına dayanarak basmakalıp kategorilere sokma ve aralarında fark gözetme olarak tanımlanabilir (WHO, 2021). Terimin ilk defa Robert Butler tarafından 1969’da yaşlılara dönük olumsuz önyargılar ve ayrımcılığı ifade etmek için kullanıldığı söylenmektedir. Bu önyargılar ise daha çok yaşlıların güçsüz, zihinsel anlamda yetersiz, çirkin ve cinsiyetsiz oldukları yönündedir (Akdemir, Çınar ve Görgülü, 2007). Oysa çeşitli kabullerin aksine yaşlılar da sağlıklı kalabilir, üretmeye devam edebilir, gençlerle sağlıklı iletişim kurabilir (Öz, 2002). Her birinin aynı olduğu kabulüne dayanan homojen bir yaşlı kitlesinden bahsetmek yanıltıcı olabilir.
Yaşlılığa yönelik olumsuz bakış açısından bahsederken medyadan da söz etmek faydalı olacaktır. Batı medyasında olduğu gibi Türkiye’de de yaşlıların medyada olumsuz ve eksik temsil edildiği bir dönem olduğu söylenebilir. Genel anlamda yaşlıların hasta, ölüme yakın ve olumsuz çağrışımlara sebep olacak şekilde yansıtıldığı söylenmektedir. Sevindirici bir gelişme ise Türkiye’de özellikle sinema sektöründe yaşlılığı ve yaşlıları farklı yönleriyle ele alan, klişeleşmiş söylemlerin dışına çıkan yapımların artmasıdır (Kuruoğlu ve Salman, 2017). Medya, toplum ile çift yönlü bir ilişkiye sahip olduğundan yaşlılık gibi psikolojik ve sosyal boyutu oldukça büyük önem arz eden bir konuya genel yaklaşımın nasıl olduğu önemlidir. Medya, yaşlılığı olumsuz tasvir etmeye devam ettikçe yaşlılığa dair negatif imajlar köklenecek; öte yandan toplumdaki bireylerin yaşlılığa bakış açıları daha gerçekçi ve çok yönlü bir hal almadıkça medya da var olan ve destekçi bulan kalıp yargıları sunmaya devam edecektir.
Yapılan bir araştırmada cinsiyet, sosyoekonomik durum, yalnızlık ve kişinin mekanik iyi oluşuna işaret eden fonksiyonel sağlığa nazaran yaşlılığa dair algı değişkeninin uzun yaşama ile daha fazla ilişkili olduğu bulunmuştur (Levy, Slade, Kunkel ve Kasl, 2002). Peki, kendi yaşlanmanız ile dost olduğunuzu düşünüyor musunuz? Birisi yaşınızı 3-4 yıl daha küçük tahmin ettiğinde siz de seviniyor musunuz? ‘‘Yaşını hiç göstermemek’’ günümüzde övünülen şeylerin başında geliyor. Gün geçtikçe ortaya çıkan sayısız cerrahi müdahale, kozmetik sektörünün harcadığı ve kazandığı devasa meblağlar, sabah aç karnına içilen renkli karışımlar… Tüm bunlar sağlıklı olmak için mi yoksa büyük korkumuz yaşlanmadan kaçmak için mi? Markaların genç kalmak ve genç hissetmek temalı sloganları bir yandan yaşlanmaya bir alternatif getirdikleri yanılsamasını yaratırken bir yandan doğal bir süreç olan yaşlılığın köşe bucak kaçılması gereken bir olgu olduğu fikrini mi zihinlerimize kazıyor? Sağlıklı, dinç ve kendine yeten bir yaşlılık sürmek elbette herkesin en doğal dileği. Peki ya hiç yaşlanmamayı dilemek? Bunun ne kadar gerçekçi ve doğal olduğu konusu tartışmaya açık gibi görünüyor.
İçinde yaşadığı dünya nüfusu ile birlikte her an yaşlanmakta olan bireyler olarak belki de yaşlılık ve yaşlanma hakkında kendimize birkaç soru sormalı ve dürüstçe cevap vermeliyiz. Nefes aldığımız her an başımıza gelmekte olan bu durum ile yeterince barışık mıyız?
KAYNAKÇA
Akdemir, N., Çınar, F.İ. ve Görgülü, Ü., (2007). Yaşlılığın algılanması ve yaşlı ayrımcılığı. Turkish Journal of Geriatrics, 10(4), 215-222
Kuruoğlu, H. ve Salman, S., (2017). Medyada yaşlılık ve Türk sinemasında yaşlılık temsili. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2(3), 1-23.
Levy, B. R., Slade, M. D., Kunkel, S. R., & Kasl, S. V. (2002). Longevity increased by positive self-perceptions of aging. Journal of personality and social psychology, 83(2), 261.
Öz, F., (2002). Yaşamın son evresi: yaşlılık psikososyal açıdan gözden geçirme. Kriz Dergisi, 10(2), 17-28.
Türkiye İstatistik Kurumu, (2019). İstatistiklerle Yaşlılar. Erişim tarihi: 01.03.2021 https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2019-33712
World Health Organization, (2018). Aging and health. Erişim tarihi: 01.03.2021 https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/ageing-and-health
World Health Organization, (2021). Aging: ageism. Erişim tarihi: 05.03.2021 https://www.who.int/westernpacific/news/q-a-detail/ageing-ageism
Ece Nur Boranlı
Aday Psikolojik Danışman / Hacettepe Üniversitesi