ÖZGÜRLÜĞÜN KAÇINILMAZ ZAHMETİ

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

“İnsanlar hakikaten de özgürlük, eşitlik ve kardeşlik istiyor mu, yoksa bunlar gelişigüzel tabirler mi?”

Krzysztof Kieślowski

Özgürlük; üzerine marşlar, şarkılar yazılan; destanlara konu olan, uğruna göz kırpmadan can alınıp verilen bir olgu olarak karşımıza çıkar. Özgür olmak adına gerek tarihte gerek günümüzde pek çok mücadele verildiği aşikâr. Öte yandan bireysel özgürlüğe kavuşmak ve onu muhafaza etmek için de mücadele verilmesi gerekiyor. Peki bu konuda ne kadar istekli ve azimliyiz?

Wilhelm Reich, bilge adamın küçük adamı aydınlatma yolunda yaptığı iki hatadan bahseder; bunlardan ilki hitap ettiği küçük adamın kendini kurtarma yeteneğine sahip olduğuna inanması ve ikincisi ise küçük adamın özgürlüğü bir kez eline geçirdikten sonra onu bırakmayacağına ve koruyabileceğine inanmasıydı. Reich’a göre bunlar birer hataydı, çünkü bunun sonucunda küçük adam özgürlük ve insanca yaşama dair pek çok şeyi kaybetmiş, elinde bir tek diktatörlük kalmıştı (Reich, 2009; s. 54). Belki de insanın sandığımız kadar özgürlüğe düşkün olmayan bir yönü var. Peki neden? Bu soruya cevap ararken Frankl’a kulak vermek faydalı olacak gibi görünüyor.

Victor Frankl özgürlüğün son söz olmadığını, ‘‘hikâyenin sadece bir bölümü ve gerçeğin yarısı’’ olduğunu söylemiştir. Sorumluluk kavramını da barındırmadığı sürece özgürlük yozlaşma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Hatta Doğu Yakasında bulunan Özgürlük Anıtına bir tamamlayıcı olarak Batı Yakasına Sorumluluk Anıtı eklenmesi gerekliliğinden bahsetmiştir (Frankl, 2009; s. 146-147). Görünen o ki her güzel şeyin olduğu gibi özgürlüğün de zorlu bir tarafı var. Özgürce yapılan hareketlerin ve alınan kararların sorumluluğunu üstlenmek gerektiği ortada. Dolayısıyla özgür olmak için özgür olmayı hak etmek de gerekiyor. Acaba Reich’ın tanımladığı küçük insan özgür olmak uğruna sorumluluğu göze almaktansa sorumluluktan kaçmak uğruna özgürlüğünü mü feda etmişti? Cevap aşikâr gibi görünüyor.

Erich Fromm, gelişimin başlangıcının özgürleşme olgusunda yattığını söyler. Ona göre bu özgürlük süreci ise kişinin kendisi ve ebeveyni ile başlamaktadır. Kişinin özgür olması için ailesine bağımlı olmaması, kendi kararlarını alabilmesi gerekmektedir (Fromm, 2019; s. 76). Tüm sorunlarının ailesinden kaynaklandığını ve elinden bir şey gelmeyeceğini düşünen birisi ne kadar özgür ve çözüm bulmaya muktedir olabilir ki? Ailesinin zincirlerini ellerinden bırakmasını istemektense o zincirleri bizzat kırması gerekmez mi?

Dendiği gibi özgürlük süreci kişinin kendisi ve ebeveyni ile başlamaktadır. Bundan bunun sadece bir başlangıç olduğu ve devamının da gelmesi gerektiği anlaşılabilir. Peki başka ne olmalı sorusuna ise özgürlük üzerine biraz daha konuştuktan sonra cevap vermekte fayda var.

Özgürlük üzerine konuşurken bu yazıda Erich Fromm’un tanımına uygun olarak özgür olmak ve olmamak gibi sadece iki seçenek bulunmadığını söylemek bir gerekliliktir. Özgürlük, kişinin sahip olduğu bir özellik veya başlı başına var olan bir şey değildir. Özgürlük; kişiliğin bir niteliğidir, kişinin sahip olduğu özgürlüğü artırması veya azaltması meselesidir (Fromm, 2019; s. 87). İçinde bulunduğumuz çağda ise özgürlüğümüzü artırmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Neden mi? Şimdi önceki paragrafta daha sonra cevaplanacağı söylenen soru ve bu soruya bir cevap getirmek için bir şeyden bahsetmeye daha ihtiyaç var.

Erich Fromm, 1958 yılında verdiği bir röportajda özgürlükle birbirinin yerini tutacak şekilde kullanılan demokrasinin artık manipüle edilmiş rıza anlamına geldiğini söylemektedir.  Bu, güç kullanarak kitleleri yönetmekten daha makul gözükse de büyük bürokrasi ile toplum kitle halinde yönetilmektedir ve kişilerin kendi kararlarını verdiğine dair bir yanılsama oluşturulmaktadır (Ümid Gurbanov, 2019). O günden bugüne çeşitli araçlar kullanarak çeşitli alanlarda kitleleri yönlendirmek çok daha kolay hale gelmiştir.

Tüm bunların ışığında belki de söylenebilecek ilk şey ne kadar özgür olduğumuz konusunda emin olmamamız ve bunu sorgulamayı bırakmamamız gerekliliğidir. Düşündüklerimiz gerçekten ne kadar bizim düşüncelerimiz? Aldığımızı düşündüğümüz kararları kendi irademizle mi alıyoruz? Bizi kısıtladığını düşündüğümüz şeyler gerçekten birer kısıt mı yoksa sorumluluktan kaçmak adına sığındığımız bahaneler mi? Bize sunulan iki seçenekten birini tercih etmek, önceden çizilen yollardan birinden gitmek zorunluluğunda mıyız? Yeni seçenekler var etmek, yeni bir yol çizmek, bizleri sıkıştıran kalıpların dışına çıkmak, ‘‘cevap veriyorum: hiçbiri’’ demek mümkün değil mi? Bu soruların cevapları rahatsız edici olabilir ancak bu konuda söylenebilecek ikinci şey olan sorumluluk alma gerekliliğinin çok geç olmadan farkına varmada yardımcı olması umulmaktadır. Çünkü özgürlüğümüzü artırmak adına harekete geçmek için önce özgürlüğümüzü sorgulamamız ve ne kadar az özgür olduğumuzu fark etmemiz gerekmektedir. Bunun sonucu olarak belki de başka bir yerde değil ama içimizde inşa ettiğimiz sorumluluk anıtları, yalnız özgürlüğün yakıcı meşalesinden bizleri koruyabilir.

KAYNAKÇA

Fromm, E. (2019). Dinleme sanatı. Say Yayınları.

Frankl, V.E. (2009). İnsanın anlam arayışı. Okuyan Us.

Reich, W. (2009). Dinle küçük adam. Payel Yayınları.

Ümid Gurbanov (2019, 4 Ağustos). Erich Fromm: Mike Wallace Röportajı (1958) | Türkçe Altyazılı [Video dosyası]. https://www.youtube.com/watch?v=k5DrjaHvqhk adresinden erişildi.

Ece Nur BORANLI

Aday Psikolojik Danışman / Hacettepe Üniversitesi