Kişilik bozuklukları, günden güne insanların bilinçlenmeye başladığı ve farkındalık kazandığı bir konudur. Günlük hayattan alınan verimi düşüren, ilişkilerimizde sorunlara yol açan ve benlik çatışması içine sokan kişilik bozukluklarının birçok çeşidi vardır. En belirgin ve en yaygın şekilde gözlemlenebilen kişilik bozukluklarından biri ise Sınırda Kişilik Bozukluğudur. Sınırda Kişilik Bozukluğu yoğun dürtüsellik, duygu durumdaki ve kişiler arası ilişkilerdeki dengesizlik, yoğun öfke ve intihar davranışı, benlik karmaşası ile tanımlanan karmaşık bir sendrom ve kişilik bozukluğudur (Oruçlular, 2016). Duygularını ve davranışlarını uç noktalarda yaşayan sınırda kişilik bozukluğuna sahip kişiler, normal ve sağlıklı diye tabir ettiğimiz bireylerden farklı olarak yaşanılan olaylara karşı aşırı tepkiler verebilirler. Örneğin aşık olduklarında dünyada aşık oldukları kişiden başka biri yokmuş gibi onu çok severler fakat kavga ettikleri veya ayrılık yaşadıkları zaman dünyada ayrıldıkları kişiden daha kötü kimse yoktur. Sevgiyi ve nefreti en uç noktalarda yaşarlar, kişiler arası ilişkilerini dramatik hale getirirler. Bazen her şeyi yıkıp dökecek kadar çok sinirli bazense herkesi eğlendirecek kadar aşırı neşelilerdir. Gelgitleri çok fazladır, onlar için sadece siyah ve beyaz vardır grinin ne olduğunu bilemezler. Ayrıca kendilerine zarar verme ve intihar düşüncesinin en sık rastlandığı kişilik bozukluğudur. İnsanları intihar etme düşüncesiyle tehdit ederler çünkü terk edilme korkusunu yoğun bir şekilde yaşarlar fakat sevmedikleri kişilerle ilişkilerini kolayca kesip atabilirler. Savunma mekanizmalarından biri olan kullanırlar, onlar için sadece iyi veya kötü vardır. İlaç tedavisinin yanı sıra bireysel terapi, grup terapisi veya aile terapisi ile kontrol altına alınabilen sınırda kişilik bozukluğu, yeni yeni gündeme gelen ve işlevselliği hakkında olumlu geri dönüşler alan Diyalektik Davranışçı Terapi ile de tedavi edilebilinir.
Diyalektik Davranışçı Terapi (DDT) Marsha Linehan’ın ilk olarak kendi yaşam deneyimlerinden edindiği tecrübelerden yola çıkarak Sınırda Kişilik Bozukluğu tanısı alan hastalarla yaptığı çalışmalar neticesinde geliştirdiği III. dalga bilişsel-davranışçı terapi ekolüdür (Sargın, 2015). DDT madde bağımlılığı, duygu düzensizliği ve diğer davranışsal bozukluklar da dahil olmak üzere sınırda kişilik bozukluğu semptomlarını gösteren kişilere uygulanmaktadır. DDT’in kurucusu olan Linehan, başarılı ve sosyal bir çocuk olmasına rağmen kardeşleriyle arasında hep bir çekişme yaşayan ve kendini sürekli yetersiz hisseden bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiştir. Bu dönemde şiddetli baş ağrıları çekmesi üzerine hastaneye yatırılmış psikiyatri servisinde kaldığı süreçte kendisine şizofreni tanısı konulmuştur. Kendine sürekli zarar veren ve intihara meyilli olan Linehan bu süreçte ağır tedaviler görmesine rağmen kesin bir sonuç alamamış ve taburcu edilmiştir. Yaşamasına ihtimal verilmediği sırada psikoloji dersleri almasının yanı sıra çalışma hayatına devam etmiştir. Linehan bir gün aynadaki kendi yansımasına bakıp ilk kez kendiyle konuşur. İşte bu nokta Linehan’ın hayatındaki bir dönüm noktasıdır, onu iyileşme sürecine sokan şey kendinin farkında oluşu ve kendini kabullenişi olmuştur. Linehan bir süre intihara meyilli hastalarla birlikte çalıştıktan sonra onlarla bağ kurabilmenin tek yolunun çektikleri acıları ve buna karşı gösterdikleri tavrı kabul etmek olduğunu fark etmiştir. Onların acısını daha kolay anlayabilmesinin sebebi aynı acıları kendisinin de yaşamış olmasıdır. Geliştirdiği diyalektik davranışçı terapi sayesinde insanlara daha kolay yaklaşabilip onlarla daha kolay bağ kurabilmeye başlamıştır.
Diyalektik davranışçı terapi açısından bakıldığında ise diyalektik sadece terapi süreçlerinde kullanılması gereken bir teknik değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir dünya görüşüdür (Sargın, 2015). Bu dünya görüşü bardağın ne boş tarafına bakar ne de dolu tarafına. Bardağın hem dolu hem de boş olduğuyla ilgilenir. Her şeyi ya çok iyi ya da çok kötü olarak görürler ve başkalarına yansıtarak özdeşim kurarlar. Diğer bir deyişle, kendi olumsuz duygularını başkalarına yüklerler. Ayrıca engellenmeye gelemezler (Bayraktar, 2010). Bu yüzden sınırda kişilik bozukluğu olan bireylerle iletişim kurmak çok zordur ve terapi esnasında da terapist açısından zorluklar yaşanabilir. Kendilerini hasta olarak görmedikleri gibi terapistleriyle anlaşmakta güçlük çekip tedaviyi reddedebilirler veya terapistle çatışma yaşayabilirler. DDT sayesinde danışan ve terapist arasındaki bağ güçlenir ve danışanın direnç göstermesi zorlaşabilir çünkü terapist danışanı etkileyebildiği gibi danışan da terapisti etkileyebilir. Süreç; farkındalık, hoşgörü toleransı, duygu düzenleme ve kişiler arası etkinlik konularını içeren dört aşamadan oluşur. Genel olarak kendini ve davranışlarını kabul etme ile başlayan terapi süreci, terapistin verdiği ödevler sayesinde uyum sağlayıcı duygusal değişim sağlanabilir. Temel amaç danışanın motivasyonunu kontrol altında tutabilmektir. Öğrenilen becerilerin geliştirilmesi adına danışanlar terapistleriyle telefon görüşmesi yapabilirler ve bu görüşmelerin kısa tutulması gereklidir, danışmanında işi dışında bir hayatı olduğu için gereken sınırlara önem verilmelidir.
Yeni ve dinamik bir terapi tekniği olması nedeniyle hakkında birçok çalışma yapılan DDT ile ilgili bir araştırmaya göre sınırda kişilik bozukluğu olan kadınlarda uygulanan DDT sayesinde kendine zarar verme davranışlarında anlamlı bir düşüş yaşanmıştır (Verneul, Van Den Bosh, Koeter, De Ridder, Stijnen & Van den Brink, 2003). Yeme bozukluğu üzerinde pozitif davranış ve tutum sergilemelerinde, madde kullanım sıklığı ve kullanım şiddetinin azalmasında, olumsuz duygudurum düzenleme ve depresif semptomların azalmasında anlamlı olarak fayda sağladığı tespit edilmiştir (Courbasson, Nishikawa & Dixon, 2012).
Kişilik bozukluklarının gözlemlenebilmesi ve teşhisinin konulabilmesi oldukça zordur fakat sınırda kişilik bozukluğu daha da karmaşık ve tedavisi uzun bir süreç gerektiren bir konudur. Bunun nedeni ise sınırda kişilik bozukluğuna sahip olan bireyin bu durumu reddetmesi ve teşhisi koyan kişiye dahi cephe alabilmesinden kaynaklanır. Kendine yönelik gözlem yeteneği eksikliği, kendini tanımamak ve içsel hesaplaşmalardan uzak durmak bu rahatsızlığın ilerleyişini daha da hızlandırır. Diyalektik davranış terapisi ile bunlar aşılabilir ve öğrenilebilir. Tamamen simsiyah veya tamamen bembeyaz olmak yerine grinin de varlığı keşfedilebilir.
KAYNAKLAR
Bayraktar, S. (2010). Kişilik Bozuklukları, Ankara: HYB Basım Yayın.
Courbasson, C., Nishikawa Y. & Dixon L. (2012). Outcome of Dialectical Behaviour Therapy for Concurrent Eating and Substance Use Disorders. Clin Psychology Psychotherapy 19(5), 434-49.
Oruçlular, Y. (2016). Sınırda Kişilik Bozukluğu’nun Nedeni ve Sonucu Olarak Kişilerarası Travma: Gözden Geçirmeye Dayalı Bir Model Önerisi Türk Psikoloji Yazıları, 19(37), 76-88.
Sargın, M. (2015). “Yaşamaya Değer Bir Hayat” İçin: Diyalektik Davranışçı Terapinin Gelişimi ve Temel İlkeleri Türkiye Klinikleri J Psychiatry-Special Topics 8(2), 64-70.
Verheul R., Van Den Bosch L.M., Koeter M.W., De Ridder M.A., Stijnen T., Van Den Brink W. (2003). Dialectical Behavior Therapy for Women with Borderline Personality Disorder. British Journal of Psychiatry, 182, 135-40.
GÖRSEL KAYNAKLAR
https://borderlineturkiye.blogspot.com/2017/06/diyalektik-davrans-terapisi-dbt.html
https://indigodergisi.com/2017/06/rasyonel-duygusal-davranisci-terapi-nedir/
Melisa Akpınar / Aday Psikolojik Danışman Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü