Özgüven kelimesine baktığımızda karşımıza çıkan ilk kavram aslında öz’dür yani benlik. Benlik kavramı, bireyin kişiliğine ilişkin düşünceleri, kendini algılayış biçimi, kişiliği yönlendiren, biçimlendiren bir öğedir (Aslan, 1992). Benlik bireyin doğuştan getirilen gizil güçlerinin çevrenin de etkisiyle oluşan dinamik bir yapıdır. Yani doğumla başlar ve bedensel, ruhsal ve toplumsal gelişmelerin etkisiyle devam eder. Birey, doğduğu andan itibaren kendisiyle ve çevresiyle etkileşim içerisindedir ve bu etkileşim sonucunda kendisiyle ilgili bazı algılar oluşturur. Oluşan bu algıların beğenilmesi sonucu özsaygı, buna bağlı olarak da özgüven oluşur (Mutluer, 2006). Özgüven; bireyin yeterlilik duygusunun olumlu olması, kendisinden memnun olması ve çevresiyle uyum içinde yaşaması olarak tanımlanmaktadır. Yani bireyin kendisine karşı olumlu duygular geliştirmesi sonucu kendini iyi hissetmesi halidir diyebiliriz ( Terlemez, 2019). Bu tanımda da görüldüğü gibi üzerinde durulması gereken iki nokta; bireyin kendini sevmesi ve kendini yeterli bulmasıdır.
Kendini seven birey, kendini yaşadığı tüm olumsuzluklara, başarısızlıklara, kusurlarına rağmen sever. Bireyin kendini sevmesi ise kendini tanımasıyla mümkündür. Kişinin, kendinin güçlü ve zayıf yönlerini bilmesi, ihtiyaçlarının farkına varması, kendiyle ve çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlar. Kendini sevmek kendini tanımakla başlar. Diğer bir önemli nokta olan kendini kabul kavramında da kendine saygı ve kendine güven gibi kişinin benliğine karşı oluşturduğu olumlu tutumlar söz konusudur( Mutluer, 2006). Bireyin çevresi tarafından olumlu olarak değerlendirilmesi ve kabul görmesi, bireyin kendini algılama biçimini önemli ölçüde etkiler. Çevre ile yaşanılan her yaşantı bireyin kendine değer verme duygusunu oluşturur ve bu duygu zamanla öğrenilerek gelişen bir duygudur. Ancak bireyin özsaygısı ve buna bağlı olarak özgüveni bir kez oluştuktan sonra zamanla diğer insanlardan etkilenmeden varlığını sürdürür ( Gençtan, 1984., Akt. Mutluer, 2006 ). Tabi bu oluşumun tamamlanmasında ilk temelleri atanlar hiç şüphesiz çocuğun anne-babasıdır. Peki bireyin öz saygısında, özgüven oluşumunda anne-baba neden önemlidir? Şöyle ifade edilebilir:
Aşırı otoriter aile ortamında çocuğun benliğine yönelik olumsuz yargılamalar, eleştiriler çocuğun yapabileceği işlerde yapamayacağını düşünerek çekingen yapı göstermesi, duygu ve düşüncelerini söylemede içe kapanık olması gibi olumsuz davranış kalıpları görülmektedir. Çocuk merkezli aile ortamında, çocuğun başkalarının isteklerine saygı göstermesi gibi davranış geliştirmesinin engellenmesi, sosyal çevre edinmesinde gecikmeler yaşanması, yaşadığı ilk sosyal deneyimlerde zorlanması gibi olumsuz davranışlar yaşanmaktadır. Demokratik aile ortamında ise, çocuğa saygı temeldir. Çocuğun isteklerine saygı duyulması, ona bazı sorumluluklar verilmesi ve seçim hakkı tanınması çocuğun bir birey olarak kendine güven duymasına neden olacaktır ( Aslan, 1992 ). Kişinin çevreye karşı güven veya güvensizlik geliştirmesinin temelleri ilk bebeklik döneminde atılır. Anne-babanın bebeğini sevmesi, onun ihtiyaçlarını karşılaması, düzenli bakımını yapması, çocuğa güven ortamı oluşturmaktadır. Bakımını üstlenen insanlar tarafından sevgi ve bakım ihtiyaçları karşılanmayan çocuk bunu kendi yetersizliğine bağlama eğiliminde olur. İlgi ve sevgi eksikliğinden kaynaklanan aşağılık ve üstünlük kompleksi duyguları çocuğun ileride kendine ve çevresine karşı güvensiz olmasına neden olur ( Köknel, 1987, Akt. Mutluer, 2006 ). Çocuğun kendini güven ortamında hissetmesini sağlayan ve çoğunlukla bakımını üstlenen kişi anne olduğu için, annenin bireyin yaşamındaki rolü çok büyüktür. Tabi çocukta özgüven oluşmasında anne tek başına yeterli değildir. Anne ve babanın etkin varlığı ve aralarındaki ilişki, her ikisinin de çocuğa sevgi göstermesi gibi durumlar ve çocuğun öğretmeni, arkadaşları, akrabaları gibi kişiler de özgüven oluşumunda etkilidir. Aileden sonra çocuğun sosyalleştiği diğer en önemli ortam okuldur. En önemli öğrenme yöntemlerinden biri olarak model alarak öğrenen çocuğun anne babasından sonra en çok etkilendiği, model alacağı kişi öğretmenidir. Öğretmenin davranışı çocuğun özgüveni dolayısıyla da kişiliği üzerinde etkilidir. Öğretmenin çocuğa bağırması, yargılayıcı ve kırıcı davranması, bir takım adlar takması ve onu cezalandırması gibi olumsuz davranışlar çocuğun özgüveni üzerinde de olumsuz sonuçlara neden olacaktır. Bir başka önemli etken de arkadaşlıktır. Kişinin özellikle ergenlik döneminde kuracağı arkadaşlıklar özgüveni üzerinde büyük bir role sahiptir. Sevildiği ve kabul görüldüğü bir arkadaş ortamında birey böyle bir ilişkiden doyum aldığı için özsaygısı da olumlu olarak etkilenecektir ( Mutluer, 2006 ).
Bireyin özgüveninde önemli role sahip olan etmenler bu şekildedir. Üzerinde en çok düşünülmesi ve konuşulması gereken noktayı da şu şekilde ifade etmek istiyorum; insan her koşulda ve her ortamda sevmeli. Sevgi her şeyin anahtarıdır. Bir çocuğun yaşamında yani kişiliğinde en önemli husus sevgidir. Sevgi gören ve sevmeyi bilen kişinin özgüveni de sağlıklı bir yönde olacaktır.
KAYNAKÇA
- Aslan, E., (1992). Benlik Kavramı ve Bireyin Yaşamındaki Etkileri. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Dergisi. 4, 7-14.
- Mutluer, S., (2006). Özgüven Oluşmasında Manevi Değerlerin Rolü. ( Yüksek Lisans Tezi ). Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri ( Din Psikolojisi) Ana Bilim Dalı, Ankara.
- Terletmez, M., (2019). Spor Aktivitesinin Özgüven, Serotonin ve Dopamine Etkisi. Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2, 2, 1-6.
GÖRSEL KAYNAKÇA
- Görsel: http://www.nkariyer.com/egitim/2017/2/7/ozguven-sorununun-cozumu-var-mi-ozguven-artar-mi
- 2. Görsel: http://www.merabu.com/kisisel-gelisim/ozguven-nedir/
Gülsüm YILMAZ
Psikolojik Danışman