Bir günümüzü yakından incelediğimizde günün başlaması ve bitmesi arasında geçen sürede bir defadan fazla sinirlendiğimizi görebiliriz. Belki geç gelen bir taksiye, trafiğin sıkışıklığına, öğrencilerimizin bizi anlamıyor oluşuna, patronumuzun bize gereksiz işler yüklemesine belki de pişman olduğumuz bir şeyi yaptığımızdan dolayı kendimize… Bazen işlerin kendi kontrolümüzden çıktığını, hiç de söylemek istemediğimiz şeyleri söylediğimizi fark ederiz. Öfkemiz bir anda bizi ele geçirmiş ve olmaması gereken olayların içine sürükleyivermiştir. Böyle durumlarda “Keşke sinirlenmeseydim” , “Keşke öfkesiz birisi olsaydım” şeklinde yorumlar yaparız. Öfkesiz birisi olmak mümkün müdür? Ya da buna gerek var mıdır? Bu soruların cevabını vermeden önce öfke duygusunu yakından tanıyalım.
Kısaç (1997) öfkeyi, bireyin bazı istek, plan ve ihtiyaçlarının engellenmesi ve karşılaştığı bazı durumları kendine yönelik tehdit olarak yorumlaması sonucunda çevreyi uyarmak amacıyla gösterdiği temel bir duygu olarak tanımlamıştır (Akt: Şahin, 2005). Birey sıklıkla yaşadığı bu engellenmeler karşısında gerginlik ve uyarılmışlık yaşamaktadır. Fakat önemli olan bireyi kaç problemin öfkelendirdiği değil, bireyin öfkesinin düzeyi ve bu duygu üzerindeki kontrolüdür. Diğer duygular gibi öfke de anlaşılabilen, kontrol edilebilen ve hatta etkin kullanıldığında yaşama katkı sağlayan bir duygudur (Soykan, 2003). Etkin kullanılmadığında ise hem öfkelenen bireye hem de çevredekilere birçok zararı vardır. Toplumda görülen şiddet ve saldırganlıklar çoğunlukla öfkenin sonuçlarıdır (Şahin, 2005). Ayrıca öfkesini doğru yönlendiremeyen bireylerde baş ağrıları, mide rahatsızlıkları, dolaşım problemleri, psikolojik problemler, cilt sorunları gibi fiziksel veya psikolojik problemler de gözlenebilir (Kökdemir, 2003). Bu açıdan öfke kontrolüne dair bilgi edinmek ve bunu faaliyete geçirmek oldukça önemlidir.
Öfke kontrolü, öfkeyi doğru yönlendirme becerisi kazanmaktır. Burada temel amaç; öfkenin saldırganlığa sebep olmadan, bireyeye ve bireyin çevresine zarar vermeden ifade edilmesinin sağlanmasıdır (Kökdemir, 2003). Öfke kontrolü için ilk adım öfkeyi yok saymadan onu kabullenmektir. Ayrıca bastırmak, biriktirmek, “içimde kalmasın” anlayışıyla öfkeyi kusmak da yanlıştır. İkinci adım ise bu yanlışlara kapılmadan hangi durumlarda öfkelenildiği, öfkenin düzeyi ve vücutta ne gibi etkileri olduğu konularında içgörü kazanılması şeklinde belirtilebilir. Bu adımlardan sonra öfkeyi yatıştırmak için bazı ipuçları kullanılabilir (Kıralp, 2013). Bu ipuçlarından bazılarını sıralayacak olursak:
- Nefesimizi düzenlemek.
- Kendi kendimizi telkin edecek cümleler söylemek. (“Evet,sakinsin” “Birkaç dakikaya bu hissin azalacak” “Bununla başa çıkabilirsin” gibi)
- Çevredekileri öfkelendiğimize dair bilgilendirmek.
- Mümkünse sinirlendiğimiz ortamdan uzaklaşmak ve olanları daha sonradan düşünmek. Düşünürken de tek bir noktaya saplanıp kalmadan farklı çözüm yolları bulmaya çalışmak.
- Yaşanılan problemi kişiselleştirmemek, büyütmemek.
- Uyarılmanın yönünü değiştirmek. Öfke duygusuyla gelen enerjiyi sporla, yazarak ya da farklı faaliyetlerle değerlendirmek.
- Bizi öfkelendiren olaya farklı açılardan yaklaşmak (Soykan, 2003 ; Kökdemir, 2003).
Bu gibi küçük ipuçları kullandığımızda öfkenin azaldığını göreceğiz. Fakat öfkemiz bu gibi tekniklerle de kontrol edilmiyorsa, kendimize ve çevremize ciddi zararlar vermeye başlıyorsa psikolojik yardım almamızda fayda var.
KAYNAKÇA
Kıralp, F. S. (2013). Öfke Yönetimi Becerileri Programının İlköğretim 2. Kademe Öğrencilerinin Öfke Düzeylerine Etkisi (Doktora Tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
Kökdemir, H. (2003). Öfke ve Öfke Kontrolü. PİVOLKA, 1(12), 7-10.
Soykan, Ç. (2003). Öfke ve Öfke Yönetimi. Kriz Dergisi, 11(2), 19-27.
Şahin, H. (2005). Öfke ve Öfke Denetimi. Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi, 6(10), 1-22.
GÖRSEL KAYNAKÇA
GÖRSEL 2: https://www.iha.com.tr/haber-sinirli-ve-ofkeliyseniz-bu-habere-dikkat-468354/
Şeyma KÜÇÜK
Psikolojik Danışman