Dikkat, bu yazının yazarın önerdiği şarkı dinlenirken okunması tavsiye edilir:
Öneri Şarkı: Leo Rojas – Der Einsame
Yaşadığımız modern dünyadan biraz uzaklaşmak, balta girmemiş bir ormanda sessizliğin tadını çıkarmak ister miydiniz? O halde sizi Güney Amerika’nın Amazon ormanlarına götürelim. Amazon, Brezilya ve Peru’ya uzanan adeta yeşil bir sonsuzluktur. Biz sizinle Amazon’un Peru sınırına doğru uzanan bölgesine yürüyoruz. Karşılaştığınız görüntü sizi tarihöncesi dönemden kalma bir tasvire bakıyormuş gibi hissettiriyor. Çünkü burası dış dünyayla hiç temas kurmamış kabilelerin yaşadığı bir bölge. Brezilya ve Peru hükümetlerinin temassızlık politikası güttüğü bu kabileler, sizi görünce büyük ihtimalle mızraklarını hazırlayıp savunmaya geçeceklerdir. Günümüzde dahi kabile hayatı yaşamaya devam eden bu topluluklar hakkında neler biliyoruz? Tuhaf gelenekleri, kabile dansları veya çıplaklıkları ile bildiğimiz kabileler hakkında derin bir yolculuğa çıkacağımız bu satırlarda, Freud’un Totem ve Tabu adlı kitabını temel alarak kabilelerin totemleri ve bu totemlerin kökenlerini irdeleyeceğiz.
Kabilelerin yaşadıkları yerleri tespit ederken haritadan faydalanabilirsiniz.
Günümüze dek varlığını sürdürebilmiş kabileler kadar bir zamanlar asimile edilmiş ve yok olmuş kabilelerin varlığını da bilmekteyiz. Asimile edilmiş kabilelerden biri olan, Freud’un Totem ve Tabu kitabında da bahsettiği Avustralya yerlilerinin totemizm sistemi üzerinden yazımızı sürdüreceğiz. Avustralya yerlileri, avcılıkla beslenen ve yerleşik hayatın sembolü olan tarım ve barınma için yapılan basit inşaları bile reddeden bir topluluktu. Bu denli ilkel yaşayan bir toplumdan id kontrolündeki dürtülerini frenlemelerini yani bir ahlak sistemi çerçevesinde davranmalarını bekler misiniz? Bu kabilelerde eksik olduğunu bildiğimiz ahlak sisteminin yerini “totemizm” almıştı. Totem; bir hayvan, bitki veya doğa olayı olabilirdi. Her sülalenin bir totemi vardı. Örneğin “su totemi sülalesi”. Sülale için totem; koruyucu, kutsal ve zarar verilmemesi gereken bir ata idi. Aynı toteme mensup bireyler arasında bazı sorumluluklar vardı. Bunlardan en çok dikkat çekeni ve Freud’un psikanalizin inceleme konusu olarak gördüğü özellik şuydu: “Aynı totemin üyeleri, birbirleriyle cinsel ilişkiye giremezler, yani evlenemezler.” Bu kuralın çiğnenmesi kabile tarafından ölümle cezalandırılırdı. Freud’un ensest ürkekliği olarak tanımladığı, daha sonra bilinçaltına atılmaya mahkum olan bu mantıkdışı arzuların kabileler tarafından psikolojik ve biyolojik bir tehdit olarak algılandığı görülmektedir (Freud, 2003).
Freud’un değindiği ikinci bir nokta ise seçilen totemin ata sayılması ile ilgilidir. Totemini seçen sülale için daha önce de bahsettiğimiz üzere iki temel kural vardır: Toteme zarar vermemek, öldürmemek ve totem üyeleri ile cinsel ilişkiye girmemek. Freud’a göre bu iki tabu, oedipus kompleksini anımsatmaktadır. Oedipus kompleksinde oğul, baba ile güç savaşındadır. Kabilelerin totem olarak adlandırdıkları her şey babayı temsil ederken, kabile üyeleri ise oğlu temsil etmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz üzere, toteme karşı saldırganlık ve cinsellik güdülerini dizginlemek kabilelerin temel iki tabusudur. Bu iki tabu da oedipusun temel aldığı yasaklara dayanmaktadır (Freud, 2003). 18. yüzyıldan beri psikoloji dünyasının belki de en çok konuşulan adamı olan Freud, bu kez de insanlığın en eski üyelerinden olan Avustralya yerlilerinde dahi oedipus kompleksinin görüldüğünü iddia etmektedir. Daha detaylı bilgi için Totem ve Tabu kitabına göz atabilirsiniz.
Bir başka bakış açısından baktığımızda totemler, insanların varoluşsal korku ve endişelerini gidermek amacıyla kutsal hale getirdikleri araçlardır (İnci & Yarar, 2005). Kabile şeklinde yaşayan bu insanlar, doğada yaşananlar hakkında açıklamalar yapamadıkları için Güneş tutulmaları, sel, fırtına gibi bilimin açıklayabildiği bizim için sıradan olan olaylara karşı korku duymaktaydılar. Bu korkuyu bastırabilmek için bir savunma mekanizması olarak totemizm ve batıl inançlara tutundular. Kabilelerin ilginç gelenekleri hakkında bir araştırma yaparsanız birçoğunun ölüm ve cinsellik ile ilgili gelenekler olduğunu görürsünüz. Burada tekrar Freud’a selam çakıyor, iki temel içgüdümüzle ilgili bilinçdışı korkuların ilkel insanların yaşamlarını nasıl etkilediğini görüyoruz.
Ölülerle ilgili ritüelini gerçekleştiren kabile üyeleri
Amazon’daki yalıtılmış kabilelere ait bir görsel
Günümüzde totemizm yerini dinlere, tabular ise yerini ahlak kurallarına bırakmış durumda. Kabileler halinde yaşayan insanların modern insana karşı gösterdikleri saldırganlık konusunda ise onlardan pek farkımız yok aslında. Kitle psikolojisine göre, kalabalık bir grup içerisinde bireysel kimliğimizi kaybediyoruz. Bu yüzden topluluk içerisinde daha saldırgan davranışlar gösterme olasılığımız artıyor (Freud,1994). Kabilelerin mızraklı üyelerinde gördüğümüz bu davranışı, biz sosyal medyada sahte profillerle kendimizi kimliksizleştirerek devam ettiriyoruz. Modern insanın modern insana karşı saldırganlığı, kabile üyelerinin mızraklarından daha yaralayıcı olabiliyor.
Bilginin gücünü her daim kalbinizde hissetmeniz dileğiyle, bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
KAYNAKÇA
Freud, S. (1994). Toplum psikolojisi. Düşünen Adam Yayınları.
Freud, S. (2003). Totem ve tabu. İzmir: İlya Yayınevi.
İnci, A., & Yarar, F. (2005). Batıl inançların psikolojisi. PİVOLKA, s. 15-19.
Görsel Kaynakça
http://www.radikal.com.tr/radikalist/insanligin-kayip-cocuklari-aborjinler-1218718/
https://kadirhoca.com/category/konu-anlatimlari-9/page/2/
Psikolojik Danışman
Sibel UYANIK