GRUBUN KARA BÜYÜSÜ:BİREYSELLİĞİN KAYBOLMASI

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

İhtiyaç ve ortak bir hedef doğrultusunda bir araya gelen üç ya da daha fazla sayıdaki birey, grubu oluşturmaktadır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012). Mesela futbol takımları, düğün davetlileri, bir ödev kapsamında sunum hazırlayan öğrenciler, şirket toplantısındaki elemanlar… Aslında bir grup içine (aile) doğan bireyin yaşamı boyunca pek çok gruba katıldığını söyleyebiliriz. Bu katılım, bireyin yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi adına önemlidir. Çünkü grupların bireye getirisi oldukça fazladır. Bireyin aidiyet hissetmesini, olumlu bağlılık geliştirmesini, toplum içinde var olmasını sağlar. Ayrıca karmaşık işler, grup içerisindeki iş bölümü ile kolaylaşır.

Bahsedilen olumlu etkilerin yanı sıra özellikle olumsuz olarak gözlenen bir etki daha söz konusudur: grupta bireyselliğin yitirilmesi. Lea, Spears ve de Groot (2001)’e göre bu kavram, bireylerin kimliklerinin belirsiz olduğu durumlarda kendi eylemleri üzerindeki baskıların azalması şeklinde tanımlanır. Baskılar azaldığında da bireylerin davranışları bireyseldekine göre farklılık gösterecektir (Akt: Aronson ve ark., 2012). Grup üyelerinin davranışları tek tek incelendiğinde, bireyselde yapmayacakları davranışları grup içerisinde yaptıkları gözlenir. Çünkü hissedilen baskı grup içindeyken azalmıştır.

Baskının azalmasıyla grubun yıkıcı davranışlara meylettiği örneklere sıklıkla rastlanır. Tarihteki soykırım ve şiddet eylemlerinde grup içerisindeki kimliksizleşme etkilidir. Günümüzde ise spor müsabakalarında taraftarların birbirleriyle şiddet ve küfür içerikli tartışmalara girmeleri, mecliste siyasî partilerin fiziksel şiddetle sonuçlanan atışmaları, sosyal medyadaki linçler, bir amaç uğruna gerçekleştirilen grevler sık gözlenen grup hareketleridir. Sıklıkla yaşanmasına rağmen engel olunamaz çünkü grup içerisindeki bireyi bu davranışları yapmaya sevk eden bazı etkenler söz konusudur.

İlk olarak birey ait olduğu gruba ve gruptaki bireylere sevgi besler, olumlu bağlılık geliştirir. Bunun sonucunda da grubun özellikleriyle kendini özdeşleştirir. Dolayısıyla gruba edilen hakareti kendine edilmiş varsayar. Şiddet eylemlerini kendi üzerine alınır. Gruptaki her bireyin bu eylemleri kendi üzerine alınacağını göz önünde bulundurursak grup eylemleri olumsuz sonuçlar da doğuracak olsa bireyin bu eylemlere katılacağını öngörebiliriz (Özmen, 2015; Zelyurt, 2019). Birey, kendi canı pahasına grubu koruma içgüdüsüyle hareket eder. 2013’te ülkemizde gerçekleştirilen gezi hareketi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Gezi hareketine katılan kişilerin özdeşleşme ve olumlu bağlılık sonucu kendi canlarını tehlikeye atarak arkadaşlarını korumaya çalıştığı görülmüştür (Özmen, 2015).

İkinci etkeni bireyin gruptan güç alması olarak ifade edebiliriz. Birey, ait olduğu grup üyelerinin o anki davranışlarını referans alarak bu davranışı kendisi de göstermeye başlar. Davranış, sakıncalı ve ahlâk dışı olsa bile sorgulamaz (Zelyurt, 2019). Ülkemizde bu etken futbol maçlarında (taraftarlar veya futbolcular arasında) çokça gözlenir. Kasım 2018’de gerçekleşen Fenerbahçe-Galatasaray derbisindeki kavgayı çoğu taraftar hatırlıyordur. İki futbolcu arasında başlayan kavgaya diğer futbolcuların da dâhil olmasıyla kavga büyümüştür. Diğer futbolcuların neden kavgaya dâhil olduğunu sorarsak grubun gücü cevabına ulaşabiliriz. Kavgaya karışan futbolcular, takımlarındaki diğer futbolculara da kavgaya katılmaları adına güç verirler.

Üçüncü etken ise hesap vermeyecek olmanın rahatlığıdır (Aronson ve ark., 2012). Yüzlerce kişinin bulunduğu bir futbol maçından sonra küfür eden herkes tek tek sorguya alınamayacağından bu kişiler tedirgin olmadan küfür edebilirler. Turan (2017)’a göre bu etki özellikle sosyal medyada sıklıkla gözlenir. Fake hesapların, sanal kimliklerin bulunduğu ortamda herkes gizlenmiş gibidir. Bu gizlenmişliğin verdiği güvenle yorum yapılır. Zıt görüşler linç edilir, paylaşımı yapan kişi etiketlenerek dışlanır. Yapılan yorumlar, eleştiriler, dışlamalar günlük hayatta yapılamayacak kadar serttir ve nefret içerir. Bu yorumlar sorgulanamayacağı için sonucun sorumluluğu üstlenilmek zorunda da değildir.

Son olarak dördüncü etken grup normlarının geçerli hâle gelmesidir. Eğer grup normu toplumsal normlarla çatışırsa grup içindeki bireyler grup normunu esas alacaktır. Mesela saldırganlık göstermek bir grubun normuysa bu norm yasalarla çelişse bile üyelerin saldırganlık gösterme olasılıkları yüksektir (Aronson ve ark., 2012). Ülkemizdeki terör faaliyetleri bu duruma örnek gösterilebilir. Terör gruplarının normları ülkemizdeki normlarla çelişmesine rağmen üyeler kendi grup normlarına itaat ederek öldürme eylemlerinde bulunmaktadırlar.

Grupların olumsuz eylemlerinin altında yatan nedenler bu şekilde incelenebilir. Bahsedilen nedenler önemlidir. Çünkü kitle süreçlerinin, olumlu ve olumsuz yanlarının farkında olan birey; gruptaki faaliyetleri sorgular. Sorumluluk alamayacağı bir davranışı sergilemekte çekinir. Şiddetin, kabalığın, etiketlemelerin çoğaldığı bu dönemde bu konuda farkındalığı yüksek olan bireylere ihtiyaç fazladır.

KAYNAKÇA

Aronson, E. , Wılson, T.D. ve Akert, R.M. (2012). Sosyal Psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayıncılık.

Özmen, F.A. (2015). Gustave Le Bon ve Sigmund Freud’un ışığında kitle psikolojisi ve Gezi Hareketi’nin psikolojisi. Alternatif Politika, 7(1), 182-206.

Turan, H. (2017). Sosyal medya’da şiddet: sağduyunun yitiminde başkalık ve kendilik deneyimleri. Marmara İletişim Dergisi, 27, 121-133.

Zelyurt, M.K. (2019). Futbol taraftarlığı, özdeşleşme ve kimlik: taraftarlıktan fanatizme. Sportif Bakış: Spor ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 6 (1), 85 -105.

GÖRSEL KAYNAKÇA

Görsel 1: https://pngimage.net/%D0%BC%D0%B8%D1%82%D0%B8%D0%BD%D0%B3-png-1/

Görsel 2:  https://www.haberturk.com/twitter-da-linc-kulturu-2186278

Şeyma KÜÇÜK

Psikolojik Danışman