Duygusal yaralardan bedensel duyumlara bir yolculuk: Bağımlılık

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakikadır.

Hiç içinizdeki acı baş edemeyeceğiniz kadar keskin olduğu için bu acıyı hafifletmek için tahmin edemeyeceğiniz şeyler yaptınız mı? Belki iyi hissettirmeyen bir ilişkiye geri dönmek, belki yüklü miktarda bir alışveriş, belki de kendi düşüncelerinizle baş başa kalmamak için ;hiç yalnız kalmamak için elinizden geleni yapmak, belki vücudunuzda izler bırakmak. ‘Aç Hayaletler Diyarında: Bağımlılıkla Yakın Karşılaşmalar’ adlı kitabında Dr. Gabor Maté uzun süre boyunca Kanada’nın en yoğun uyuşturucu tüketilen mahallelerinin birinde bağımlılar için açılmış bir devlet kliniğindeki çalışmalarında yaşadıklarını kâğıda dökmüş. Bağımlılar ile çalışma olanağını bulmam ile bu kitabın karşıma çıkmasının kesiştiği vakit, aklımdan geçenleri ne kadar temiz bir şekilde ifade ettiğini, tamamlayamadığım boşlukları ne kadar güzel doldurduğunu fark ettim. ‘’Uyuşturucunun duygusal bir anestezi, yıkıcı acılardan bir kaçış yolu olduğunu’’ vurguluyor kitabında (Maté, 2008).

Benim de çalışmalarım sonunda aklıma gelen ilk kelime ‘öz yıkım’ olmuştu. Anlık keyiflerin ve dağılmaların günü kurtardığı, kurtardıkça daha da derinleştirdiği yıkıcı bir girdap. Belki de kişinin kontrol edemediği acılara ve travmalara o an verebildiği tek cevap. Aynı şekilde bedenine zarar vermek, yaralar açmak da kontrol edilemeyen bir acıyı kontrol edilebilecek bir acıyla takas etmek için veya duygusal yaraların ağırlığını bedenle paylaştırmak için başvurulan hareketlerden biri. İlginçtir ki kollarında, bacaklarında faça izleri, derin yara izleri olan çok insanla karşılaştım bu süreç boyunca. Kolumdaki küçüklükten kalma yara izini şu ana kadar kimsenin dikkatini çekmediği kadar dikkat çekti yine bu süreçte. Duygusal yaraların bedelini bedenin ödemesi ve acının buradan çıkması bu bağlamda çok anlamlı. Uyuşturucu kullanmak ve bedenine zarar vermek arasında görünüş olarak farklı ama işlev olarak aynı amaca hitap eden bir pratik var belki de. Zihnimizin tutamadıklarının bedelini, bir nevi beden ödüyor sanki. O yoğun acı zihnin işleyemediği, karşı karşıya gelemediği kadar ağır olduğunda beden yükleniyor o ağırlığı.

‘Kafam iyiyken canımı sıkan hiçbir şey olmuyor. Dert tasa hepsini unutuyorum.’ dedi bir gün Bay S., daha sonra da farklı şekillerde çokça duyduğum bir cümle oldu. ‘Bana bir uğraş gerekiyor, yapacak bir şey olmayınca canım sıkılıyor. Öyle olunca tekrar başlıyorum.’’ dediğinde aslında hayatta dağılmamızı engelleyen, bizi var olduğumuz yerlerde tutan değerlerin, hedeflerin eksikliğinden bahsedildiğini düşündüm. Belli zamanlarda, belli yerlerde kullanılmaya başlanan uyuşturucu, zamanla tüketilmediği taktirde günlük yaşantının sürdürülemeyeceği bir hale geliyor. Uyuşturucunun türüne göre beyindeki dopamin* ve opioid* sistemlerini alt üst etmesiyle, birey sürekli uyuşturucu etkisi altında olmazsa güçlü yoksunluk belirtileri ortaya çıkmaya başlıyor. Bu durum zamanla iş yerinde de aksamalara ve sıkıntılara sebep olmakta, işten çıkarılma veya iş bulamamak da yaygın görülen sıkıntılar arasında yer almaktadır. Bu durum da gündelik hayatımızı düzenleyen, bizi motive tutan en önemli unsurlardan birinin eksikliği demek.

Bu zorlu hikayelerin ilk ne zaman başladığını merak ettiğimde genelde aldığım cevap ergenliğe girerken veya ergenlik dönemine tekabül eden yaşlardı. Ergenlik döneminde uyuşturucu madde denemek rastlanılan bir durum olsa da bu deneyimlerin bağımlılığa dönüşmesinde rol oynayan önemli unsurlar var: erken dönem travmatik deneyimler, taciz, ailevi gözetimin ve şefkatin eksikliği (Shane; Mensinger; Shera; & Wintersteen, 2010). ‘’Ergendik, kanımız kaynıyordu. Bizi tutamıyordu anne babamız.’’ demişti Bay S. Ergenlik dönemindeki bıçkın delikanlıyı tutma zorluğunu düşündüm. Sonra geç çizilmiş sınırlar, kolayca çiğnenebileceği öngörüsü verilmiş kurallar belirdi kafamda. Çocuğu ihtiyacı olduğu zamanda, ihtiyacı olan şekilde tutmadığımızda ve sınır çizmediğimizde, artık onu tutmak için çok geç olabileceğini düşündüm. Ancak neredeyse çocukluk dönemlerinde maddeye ulaşabilecek olan, aileleri tarafından gözetilmeyen çocuklardan, geç saatte uyuşturucu etkisinde eve giren çocuklar ve onların belki farkına bile varmayan ebeveynlerinden bahsettiğimizi fark ettim. Aslında o maddeyi eline alan herkes eşit koşullarda bu deneyimi ilk defa yaşıyor gibi gözükse de yaşam koşulları ve geçmiş deneyimler bu deneyimin bağımlılığa dönüşmesinde ve yokluğunun farkında olunmayan duygusal boşluğun yerini doldurmakta çok daha önemli bir işleve sahiptir (Nash, McQueen ve Bray, 2005). Maté, hastalarından bir tanesini bu durumu en güzel şekilde özetlediğini düşünüyor: ‘’İlk denediğimde, sanki biri beni sıkıca ve sıcacık bir şekilde kucaklamış gibi hissettim’’ (Maté, 2008).

Deneyimlerimin bana gösterdiği şu ki; madde bağımlılığının oldukça katmanlı bir psişik hikâyenin içinde kaybolmuş bir bireyin hikayesi olarak ele alınması gerektiğidir. Uyuşturucuyu ardında bırakabilmek için, uyuşturucunun neyin yerini tuttuğunu ve hangi işlevi yerine getirdiğini anlamak bu anlamda elzem. Bağımlılıktan kurtulmak belki de kanın temizlenmesinden ve telefon numarası değiştirmekten daha derin bir süreç gerektiriyor. Duygular ile baş başa kalabilmeyi, geçmiş yaşantılardaki yaraların sarılmasını, yıllar içinde birey ile iç içe geçmiş uyuşturucu maddenin kişiliğinden ayrılmasını ve onsuz tekrar bir hayat kurabilmeyi gerektirmektedir. Tüm bunlar, nörolojik boyutta opioid sistemimizin vücudumuzda doğal bir ağrı kesici işlevi yerine getirdiğini, fiziksel ve duygusal olarak acılı ve zorlu deneyimlere göğüs germemizi kolaylaştırdığını; dopamin sistemimizin ise paralel olarak hayata istekli ve motive yaklaşmamızı sağlayan bir yapı olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, uyuşturucunun bireyde hangi işlevi yerine getirdiği bir kat daha derin bir anlam bulmaktadır. En nihayetinde, ‘‘tutamayan ebeveynlere’’, daha önce hissedilmemiş ‘‘sıcak kucaklamalara’’ bakış açımızı da bağımlılık tedavisinde göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Kaynaklar

Maté, G. (2008). In the realm of hungry ghosts: Close encounters with addiction. Random House Digital, Inc..

Nash, S.G.; McQueen, A.; and Bray, J.H. Pathways to adolescent alcohol use: Family environment, peer influence, and parental expectations. Journal of Adolescent Health 37(1):19–28, 2005.

Shane, P.; Diamond, G.S.; Mensinger, J.L.; Shera, D.; & Wintersteen, M.B. (2010). Impact of victimization on substance abuse treatment outcomes for adolescents in outpatient and residential substance abuse treatment. The American Journal on Addictions 15, Issue Supplement, 1 (15), 34-42.

Dipnot:

*Dopamin beyinde yapılan bir nörotransmitterdir. Temel olarak, nöronlar arasında kimyasal bir haberci görevi görür. Beyniniz bir ödül beklediğinde dopamin salınır. Belirli bir aktiviteyi zevkle ilişkilendirmeye başladığınızda, dopamin seviyelerini yükseltmek için sadece beklenti yeterli olabilir.

*Opioid reseptörleri, vücudun ağrı, ödül ve bağımlılık davranışlarını düzenleyen iç sistemi olan endojen opioid sisteminin bir parçasıdır.                                                                                     Zeynep BÜYÜKKESER

PSİKOLOG