Çocukluk fotoğraflarınıza bakarken hatıralarınız birbiri ardına sıralanır. Bazen dünmüş gibi ayrıntılı hatırlarsınız. Peki bu anıların ne kadarı gerçek? Hatırladığınız bazı şeylerin hiç yaşanmamış olduğu gerçeği ile yüzleşmeye var mısınız?
Hiç yaşamadığımız anıları sahiplenmemizin temelinde olmuş olmasını istediğimiz olayların yer alması olabilir. Çocukluk fotoğraflarınıza arkadaşlarınız ile birlikte bakarken onların hoşlanacağı şekilde hatırlarsınız; aileniz ile bakarken çok daha farklı şekilde hatırlayabilirsiniz. Buradaki fark arkadaşlarınızın ve ailenizin size sunduğu bilgiler ile anılarımızdaki boşlukları doldurmasına bağlıdır. Beynimiz verilen bilgilere göre hareket ederek sahte anılar üretir. Bu duruma başka örnek için son yediğiniz yemekte ne yediğinizi düşünün. En fazla birkaç saat öncesi olduğu için masada neler olduğunu, yemeklerin lezzetini hatırlıyorsunuzdur. Bu soruyu bir hafta sonra sorsam daha azını hatırlarsınız, belki sadece yemeklerin ne olduğunu söylersiniz. Peki 1 yıl sonra aynı soruyu sorsam nasıl olur? İşte burada beynimiz bilgiyi eksik veya yanlış çağırabiliyor fakat depoladığı onca bilgiden yararlanarak duruma uygun şekilde tamamlıyor. O zaman soruma beyninizin uygun gördüğü şekilde cevap veriyorsunuz. Burada hafızamız önemli rol oynuyor.
İnsanlar genellikle hafızayı, gerçekleşen her şeyi mükemmel doğruluk ve netlikle doğru bir şekilde belgeleyen ve depolayan bir video kaydedici gibi düşünürler. Gerçekte, hafıza yanılgıya çok açıktır. Hafıza dediğimiz yapı bilginin kodlanması, depolanması ve çağrılmasından oluşur. Fakat bazı durumlarda kodladığımız bilgi ile çağırdığımız bilgi aynı olmayabilir. Çünkü hatıralar, üstüne düşünüldükçe ve zaman geçtikçe, aradaki boşlukları doldurmanızla değişikliğe uğrayabilir. Başka hatıralarınız, başka insanlarla konuştuklarınız, hatta bir filmde gördükleriniz, sizin gerçekliğinize karışmaya başlar ve yaşanmamış şeyleri yaşanmışçasına hatırlatır (Tema, 2019). Bu yanlış hatırlama işlemi literatürde sahte anı olarak geçmektedir.
California Üniversitesi’nden bilişsel psikolog Elizabeth Loftus’un cinsel suçlar içeren bir davaya karışması, onu sahte bellek araştırmalarına öncülük etmeye teşvik etti. 80’li ve 90’lı yıllarda cinsel istismar iddialarındaki artış ilgisini çekmişti. Bastırılmış bellek teorisi fikri o dönemde hipnoterapi ve psikoterapi gibi alternatif uygulamalarda ilgi görüyordu. Hastalar, genellikle çocukluk döneminde şiddet içeren cinsel ve fiziksel istismar olarak belirlenen bastırılmış anıları hatırlamak için görselleştirme tekniklerini, hipnozu ve hayal güçlerini kullanılmaya teşvik edildi. Loftus; “Burada gerçekten büyük bir şeylerin döndüğünü gördüm. Görünüşe göre, sıradan insanların zihinlerine zengin ayrıntılarla dolu bütün anılar ekiliyordu.” Loftus, teorisini deneysel olarak test etti. Yüksek lisans öğrencisi Jacqueline Pickrell ile çalışarak 24 katılımcıyı işe aldı ve her birine dört ile altı yaşları arasında yaşadıkları dört deneyimin ayrıntılarını içeren kitapçıklar verdi. Araştırmacılar, üç gerçek hikayenin ayrıntıları için her katılımcının ebeveynleriyle iletişime geçti. Ancak dördüncü hikaye yanlıştı: Denek çocukken bir alışveriş merkezinde kaybolduğu, bir yabancı tarafından kurtarıldığı ve ebeveynlerine geri döndüğü hayali bir olayı içeriyordu. Bunu inandırıcı kılmak için Loftus, katılımcıların ebeveynlerinden doğru olabilecek ayrıntıları sordu. (Katılımcılar gençken gerçekten var olan yerel bir alışveriş merkezinin adı gibi). Dört anıyı düşünmeleri ve hatırladıkları kadar çok ayrıntı yazmaları istendi. Anıları hakkında röportaj yapıldığında, bazıları nasıl hissettiklerini ve tamamen yanlış olmasına rağmen kurtarıcılarının ne giydiğini paylaşmaya başladı. Bu deney ile birlikte var olan deneyimlere sahte anılar yerleştirilebileceğini görmüş oluyoruz (Bryce, 2017).
Loftus, insan hafızasının bir kayıt cihazı olmadığı, daha çok bir Wikipedia sayfası gibi olduğu konusunda uyarıyor: Onu değiştirebilirsiniz, ancak diğerleri de değiştirebilir (Gorvett, 2016). Sahte anılar sadece yaşadıklarımız ile şekil almıyor. Çocukluk çağında yaşanılan travmalar, cinsel tacize maruz kalmak, kullanılan ilaçlar ve hafıza kaybı yaşamak gibi durumlar da sahte anıların şekillenmesinde önemli rol alıyor. Sahte anılar ortaya çıkarken geçmiş kaynaklı olabildiği gibi beynimizin bizi tamamlaması şeklinde de karşımıza çıkabilir. Durum böyle olunca beynimizi manipüle etmek çok kolay duruyor. Belki de çocukluk fotoğraflarından konuşmaya başlamadan önce Loftus’un sorusunu sormalıyız, ‘Gerçeği, tüm gerçeği ya da hatırladığını sandığın her şeyi söyleyeceğine yemin ediyor musun?’
Kaynakça
Bryce, E. (2017). False memories and false confessions: the psychology of imagined crimes. Erişim Adresi: https://www.wired.co.uk/article/false-memory-syndrome-false-confessions-memories
Gorvett, Z. (2016). The mystery of why you can’t remember being a baby. Erişim Adresi: https://www.bbc.com/future/article/20160726-the-mystery-of-why-you-cant-remember-being-a-baby
Özgür, D. (2017). Mandela Etkisinin Asıl Nedeni. Erişim Adresi: https://cal162a.wordpress.com/mandela-etkisinin-asil-nedeni/
Tema, D. (2019). Sahte Anı Sendromu ve Mandela Etkisi. Erişim Adresi: https://medium.com/@diamondtema/sahte-an%C4%B1-sendromu-ve-mandela-etkisi-93cdd7edd48c
Görsel Kaynakça
https://tr.pinterest.com/pin/634796509971680391/
İdil Sera Şahin
Psikolojik Danışman