“Ötekileştirmemek” sosyal hizmetin temel prensiplerinden biridir. Toplumu bütün halinde kabul eden sosyal hizmet, toplum içinde ötekileşmiş bireylerin ve grupların entegrasyonunu sağlayıcı çalışmalar yapar. Sosyal hizmeti ve bu kapsamda yapılan çalışmaları iyi bir şekilde analiz etmek, işlevselliğini sorgulamak ve yeni uygulamalar üretebilmek için “öteki” olarak hayata tutunmaya çalışanların kültürlerini, yaşam tarzlarını, hayata bakış açılarını bilmek ve anlamak gereklidir.
Arabesk kavramına bakıldığında yukarıda bahsi geçen “öteki” bağlamında şekillendiği görülmektedir. “Arap üslubuna benzeyen” anlamındaki, 1960-1970 yılları arasında oldukça popüler hale gelen arabesk sadece müzik olarak değil güçlü alt kültürlerden biri haline gelerek toplumda önemli bir kesimi temsil etmiştir. Meral Özbek arabeskin bu özelliğini “Türkiye’nin modernleşmesindeki mekansal ve simgesel göç ile inşa edilen ve yaşayan popüler kültürün tarihi bir biçimlenmesi” şeklinde ifade etmiştir (Kaymal, 2017). Hikayesinde gecekondulaşma, batılılaşma gibi olguları barındıran arabesk, kök saldığı toplumu ötekileştirmiştir.
Arabesk müziğin hikayesi ülkemizde cumhuriyetin temellerinin atıldığı yıllarda devletin ilerlemeyi batı üzerinden okumasıyla başlamış, 1950 yıllarında sanayileşme ile devam etmiştir.
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda batılı devletler örnek alınarak kurum ve kuruluşlar batı üslubuyla yapılanmıştır. Sadece kurumların değil toplumun da batı kültürünü benimsemesi istenmiştir. Müzik bağlamında bakıldığında Osmanlı müzikleri üreten Darulelhan ve bu tarzda müzik yayınlayan radyolar kapatılmıştır. Elitler ve yönetim tarafından benimsenip üretilen batı tarzı müzikler, toplumun talebini karşılayamamıştır. Halk müzik ihtiyacını karşılamak için Arap müziğine yönelmiş ve arabesk müziğin tohumları atılmıştır.
1950’li yıllara gelindiğinde ülkede yeni bir dönem başlamıştır. Sanayi devriminin üretim anlayışı ülkemizde benimsenmeye başlamış ve kentlerde fabrikalar kurulmuştur. Sanayileşme ile kentlerde istihdam olanağı artmış, daha iyi bir hayat düşüncesiyle kırsalda yaşayan insanlar kentlere göç etmiştir. Yaşanan göç, toplum yapısını oldukça etkilemiştir. Öncelikle kentlerde alt yapı yetersizliği oluşmuş ve göç eden nüfusun konut, ulaşım gibi ihtiyaçları karşılanamamıştır. Bu duruma halk çözüm bulmuş ve tek katlı gecekondu adı verdikleri yapılar inşa etmiştir. Ulaşım sorununda ise kent ile bağlantı kuracak minibüs, dolmuş gibi araçlar kullanmıştır. Kent yaşamı yanında eğreti duran bu yapılanma, yaşantı olarak da diğerlerinden farklılaşmıştır. Kırdan kente göç eden nüfus ne kent yaşamına uyum sağlayabilmiş ne de kendi kültürünü yansıtabilmiştir. Bu durum göç eden kitlenin toplumsal kimlik problemi yaşamasına sebep olmuştur. Ayrıca daha iyi bir hayat düşüncesiyle yola çıkan kişiler işsizlik ve ekonomik sıkıntı ile karşılaşmıştır (Kırık, 2014). Sonuç olarak hayaller ve hayatlar kıskacında, toplum içinde ötekileşen ancak özgün bir kültüre sahip nüfus ortaya çıkmıştır. Bu nüfus, yaşadıkları tüm sıkıntıların acısını kendi içlerinden gelen sanatçıların ifade ettikleri müzikleri dinleyerek dindirmeye çalışmıştır. İlerleyen dönemlerde arabesk olarak adlandırılan bu müzik tarzı Orhan Gencebay’ın öncülüğünde toplumda yer edinmiştir. Ardından Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses gibi isimler arabesk müziğin bayraktarlığını yapmıştır. Bu kişiler öyle benimsenmiştir ki hitap ettikleri kitle tarafından “baba” olarak adlandırılmıştır.
Arabesk müzik tarzındaki şarkıları incelediğimizde bahsettiğimiz toplumun yaşantılarını, hissettiklerini net bir şekilde görmekteyiz. Orhan Gencebay’ın “Nice ümit dolu hayat yolunda, yolunu kaybeden garip ne yapsın.” , Müslüm Gürses’in “Düzensiz dünyanın günahıdır bu, yakarsa dünyayı garipler yakar.” gibi şarkı sözleri yaşanan sıkıntıların yansımasıdır. Ortaya çıkan yaşam tarzıyla müzik iç içe geçmiş artık arabesk, bir kültür haline gelmiştir.
Arabesk müzik ve kültür ortaya çıktığı dönemlerden itibaren toplumda “öteki” olarak görülse de şu anda homojen olarak her kesim tarafından kabul edilmektedir. Bunun sebebi 1980’ler sonrası yaşanan neoliberal dönüşümle toplumda herkesin bir yönden “öteki” haline gelmesi ve arabesk şarkılarda kendisinden bir parça bulmasıdır. Artık herkes tek bir ağızdan “Daha iyi, daha adil bir dünya için, barış için, kardeşlik için batsın bu dünya.” demektedir.
Kaynakça
Kaymal, C. (2017). Kırdan Kente Göçün Kültürel Sonuçları: Gecekondulaşma ve Arabesk. Ulakbilge Sosyal Bilimler Dergisi, 1507-1508.
Kırık, A. M. (2014). Türk Sinemasında Arabeskin Doğuşu ve Gelişimi. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 94-95.
Görsel Kaynak
https://ozancokyavas.wordpress.com/
https://www.izlesene.com/video/en-damar-arabesk-sarkilar-2015-secmeler-1/8789187
Esra Liya Özsoy
Yüksek Lisans Öğrencisi-Sosyal Hizmet Uzmanı