Bu yazıyı kaleme aldığım dönem Aralık ayının ilk haftası. Yılın son demlerindeyiz, 2022’ye az bir zaman kaldı. Henüz Doğu Express biletleri satışa çıkmadı. Az zaman sonra yurdumuzun çeşitli kesimlerinde kar yağışları başlayacak, milli piyango biletleri alınacak, tatil planları yapılacak. Yeni yılın heyecanı herkesi sarıp sarmalayacak. Elbette bu konuları uzun uzadıya konuşabiliriz ancak amacım, Aralık ayının getirileri yahut götürüleri üzerine değil de Aralık ayının onuncu gününün tüm insanları ilgilendiren bir özelliği üzerine konuşmak. 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü. Bakıldığında ne kadar da gösterişli ve içi dolu bir kavram olarak karşımızda duruyor, değil mi? Eminim ki o gün geldiğinde, insan haklarına dair sosyal medyada binlerce paylaşım göreceğiz, siyasilerin süslü mesajlarını dinleyeceğiz ve birçoğumuz içermeci tavırlar sergileyeceğiz. Ancak tarih, 11 Aralık olduğunda neler olacak? “İnsan, haklarıyla insandır!” mottosu, yılın geri kalan günlerini de kapsayacak mı sahiden? Bana kalırsa hayır çünkü ne yazık ki ülkemizde ve dünyada, insan haklarının doğrudan ya da dolaylı olarak ihlal edildiği birçok durumla karşılaşabiliyoruz. Bu yazı özelinde ise insan haklarının bir ihlâli olarak yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık konusuna değinmek istiyorum. Gelin, biraz daha yakından bakalım.
Yabancı düşmanlığı, Yunanca kökenli bir kavram olup, “korku” anlamına gelen “phobia” ve “yabancı/misafir” anlamlarına gelen “xenos” sözcüklerinin kaynaşmasından meydana gelmiştir. Xenophobia, yabancıdan duyulan korku anlamına gelmektedir ancak literatürde genellikle “yabancıdan nefret etme” durumunu karşılar biçimde kullanıldığı görülmektedir. Yabancı düşmanlığı, topluma ya da yerel kimliğe yabancı olan ya da yabancı olarak algılanan kişilerden duyulan rahatsızlığı ifade etmektedir (Akt., Duru, Özmete ve Yıldırım, 2018). Örneğin, geçtiğimiz haftalarda Batı Karadeniz bölgesinde yer alan bir ilin belediye başkanının, o bölgede yaşayan yabancı uyruklu insanların su faturası ve katı atık vergilerine on kat zam yapılacağına dair talihsiz açıklamaları, apaçık bir yabancı düşmanlığıdır ve nefret ile ayrımcılık suçlarını içermekte olup, insan haklarına kastın alenileşmesidir. Zira Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 10; herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin eşit olduğunu söylemektedir. Aynı şekilde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 7’ye göre: “Herkes, herhangi bir ayrımcılığa ve ayrımcı kışkırtmalara karşı eşit korunma hakkına sahiptir.”
İnsan hakları, insanların yalnızca insan olmaları gerekçesiyle ve canlı doğumla birlikte kazanılır. Çeşitli özelliklerinden bağımsız olarak her insan yalnızca bir “insan”dır ve kanunlarca tanınmış tüm hak ile özgürlüklerden payını alır. Bir kavram olarak hak: Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, yani kazançtır (Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük). Bir insan hakları mesleği olarak sosyal hizmet, muhatap aldığı müracaatçıların sorunlarının çözümü noktasında müdahaleye hak temelli yaklaşmaktadır. Hak temelli bir yaklaşımla ele alındığında da ister yerli halktan isterse de yabancı kimse olsun herhangi bir bireyin yaşama dair güçlükleri artırılamaz ve hiç kimse aidiyeti sebebiyle ayrımcılığa tabi tutulamaz çünkü ayrımcılık, sosyal dışlanmayı beraberinde getirmektedir. Bunun özellikle de yönetim erkini eline almış kişilerce gerçekleştirilmesi, halkın geri kalan kesimlerini kin ve düşmanlığa sevk etmektedir. Sosyal dışlanmışlığın mağduru olan kişilerin, temel haklardan yoksun oldukları ve bunları kullanmak imkânına sahip olmadıkları görülmektedir. Dolayısıyla bu kimseler, ekonomik ve sosyal tüm fırsatlardan dışlanarak aslında yurttaşlığın temel haklarından uzaklaştırılmakta ve eksik bir yurttaşlıkla yetinmektedir. Bu durum, T. Marshall’ın yurttaşlığın temel özelliği olarak belirttiği üç hakkın (siyasal hak, sivil hak ve sosyal-ekonomik hak) kişinin elinden alınmasıdır ve bunlardan biri bile yoksa tam bir yurttaşlıktan söz etmemiz mümkün değildir (Akt., Hekimler, 2012). Örneğin kişi; sivil haklarının ona kazandırdığı düşünce ve ifade özgürlüğünden yahut konut ve dolaşım hakkından faydalanamıyorsa, siyasi hakkının ona verdiği katılım özgürlüğünü yaşayamıyorsa, sosyal haklar sayesinde verilen ekonomik refah ve sosyal güvenlik ağına sahip değilse, bu kişinin yurttaşlık hakkından yararlandığı söylenememektedir. Dolayısıyla eğitim, sağlık, beslenme, barınma gibi sosyal hakları ihlâl eden ayrımcılığın, insan haklarının gerçekleşmesinin önünde bir engel olduğu unutulmamalı ve ayrımcılık ile gerçek bir biçimde mücadele edilmelidir. Tıpkı diğer ruh sağlığı mensubu meslekler gibi sosyal hizmet de kişisel saygınlık ve toplumsal adalete bağlılık temelinde, ayrımcılığa maruz kalmış bireylere karşı doğrudan ve önemli bir sorumluluğa sahiptir. Bu sorumluluk, mesleğin etik ilkelerinde açıkça belirtilmektedir.
“… ve ancak her birimiz kendimizin haklarını, birbirimize ayrımcılık yapmadan hoşgörü ile davranarak, birbirimizin haysiyetine ve haklarına saygı duyarak uygulayabiliriz.”
– Carol Bellamy
Kaynakça
09.11.1982 Tarih ve 17863 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Kanun No: 2709) https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf adresinden erişilmiştir.
Duru, S., Özmete, E. ve Yıldırım, H. (2018). Yabancı Düşmanlığı (Zenofobi) Ölçeğinin Türk Kültürüne Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi , 18 (1), 191-209.
Hekimler, O. (2012). Yoksulluk mu Yoksunluk mu? Sosyal Dışlanma Üzerine Bir Değerlendirme. Tekirdağ S.M.M.M. Odası Sosyal Bilimler Dergisi (1), 1-28.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (Universal Declaration of Human Rights) https://www.ihd.org.tr/insan-haklari-evrensel-beyannames/ adresinden erişilmiştir.
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük https://sozluk.gov.tr/ adresinden erişilmiştir.
Görsel Kaynakça
Görsel 1: https://tr.pinterest.com/ adresinden erişilmiştir.
Görsel 2: https://tr.pinterest.com/ adresinden erişilmiştir.
Münire AKYÜZ
Yüksek Lisans Öğrencisi / Sosyal Hizmet Uzmanı