
Kitap Künyesi
Yazar Adı: Stefan Zweig
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Ocak 2025
Sayfa Sayısı: 50
‘’Yazı spoiler içermektedir.’’
“Sana, beni hiç tanımamış olan sana…” diye başlamaktadır, bilinmeyen ve hiç bilinemeyecek olan kadının mektubu. Tanınmış roman yazarı Bay R. için kaleme alınan bu mektup, çocukluktan itibaren süregelen yoğun bir tutkunun izini sürmektedir. Okur, eserin ilk satırından itibaren, adını hiçbir zaman öğrenemediği bu kadının iç dünyasına çekilmekte ve onun yaşamına tanıklık etmektedir.
Kadın karakter henüz 13 yaşında iken, karşı daireye taşınan yazar Bay R.’ye karşı büyük bir merak ve hayranlık beslemeye başlamaktadır. Bu hayranlık zamanla bir saplantıya dönüşmekte, kadın karakter Bay R.’nin günlük hayatını kapı deliğinden izleyerek takip etmektedir. Bay R.’nin eşyalarına, yaşam tarzına ve kişiliğine duyulan bu yoğun ilgi, karakterin kendi varoluşunu bu adamın varlığıyla anlamlandırmasına neden olmaktadır. Kadın, “Hayat benim için seni tanıdığım gün başladı” diyerek bu bağı doğrudan ifade etmektedir.
Psikolojik açıdan değerlendirildiğinde, kadın karakterin bağımlı kişilik özellikleri sergilediği görülmektedir. Bağımlı kişilik yapısına sahip bireyler, kendilerini zayıf hissetmekte, güçlü birine bağlanma ihtiyacı duymakta, boyun eğici davranışlar sergilemekte ve terk edilme korkusu yaşamaktadır. Baş karakter de Bay R. ile geçirdiği kısa süreli temaslarda onun her isteğini yerine getirmekte, kendisinden hiçbir talepte bulunmamaktadır. Bu durum, patolojik düzeyde bir bağımlılığa işaret etmektedir.
Karakterin geçmişine bakıldığında, küçük yaşta babasını kaybettiği, annesiyle samimi ve yakın bir ilişki kuramadığı, sosyal çevresi kısıtlı bir birey olduğu anlaşılmaktadır. Irvin Yalom, *Aşkın Celladı adlı eserinde saplantının gücünün bir bölümünü, varoluşun diğer alanlarının yoksunluğundan alabileceğini belirtmiştir. Bu bağlamda, kadın karakterin çevresine ve kendine olan yabancılaşmasının, Bay R.’ye bağlanarak bir anlam yaratma çabasıyla örtüştüğü söylenebilmektedir.
Karakter, 16 yaşında annesinin evlenmesiyle birlikte başka bir kente taşınmak zorunda kalmıştır ve bu ayrılık onun için büyük bir acı kaynağı olmaktadır. 18 yaşına geldiğindeyse Bay R.’nin yaşadığı kente dönerek, onu yeniden görmek ve yanında olabilmek adına büyük çaba sarf etmektedir. Evinin bulunduğu sokakta Bay R.’nin dikkatini çekebilmeyi başarmaktadır ancak adam, geçmişte aynı apartmanda yaşadığı bu kadını tanıyamamaktadır. Hatta o dönemde birkaç gün birlikte vakit geçirmiş olduğu bu kadını yıllar sonra tekrar gördüğünde onunla geçirdiği zamanları yine hatırlamamakta, hatta ondan olan çocuğunu dahi öğrenememektedir.
Bay R.’nin kişilik yapısı incelendiğinde narsisistik özellikler göstermekte olduğu görülmektedir. Narsisistik bireyler, kendi önemlerine fazlaca odaklanmakta, başkalarının duygularına karşı duyarsız kalmakta ve başkalarından faydalanma eğilimi göstermektedir. Bay R. de kadın karakterle farklı zaman aralıklarıyla birlikte zaman geçirmiş olmasına karşın onu yalnızca geçici bir haz kaynağı olarak görmekte, kimliğini ve duygularını tanımamaktadır.
Bartholomew ve Horowitz’in (1991) geliştirmiş oldukları Bağlanma Kuramı çerçevesinde değerlendirildiğinde ise kadın karakterin saplantılı (kaygılı), Bay R.’nin ise kaçıngan bağlanma stiline sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kaygılı bağlanan bireyler düşük benlik algısına sahiptir, sevilmeye layık olmadıklarını düşünmekte ve karşılarındaki kişiyi yüceltmektedir. Baş karakterin kendi değersizliğine karşılık Bay R.’yi idealleştirmesi, bu bağlanma stilinin temel özelliklerini yansıtmaktadır. Öte yandan, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerin benlik algıları olumludur, özgüvenleri yüksektir fakat duygusal olarak bağlanmak konusunda isteksizdir ve başkalarına güvenmekten kaçınmaktadırlar. Bay R.’nin yalnızlığı tercih etmesi ve derin ilişkiler kurmaktan kaçınması bu yapıyı desteklemektedir.
‘’Kitaba İlişkin İzlenimlerim’’
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefan Zweig’ın psikanalize olan ilgisinin güçlü bir yansımasıdır. Derin karakter tahlilleriyle ve ele aldığı konularla okurlarını büyüleyen Zweig, bu eseriyle de okurlara yalnızca bir aşk hikayesi değil, aynı zamanda çocukluk yaralarının, bağlanma şekillerimizin ve görülme arzumuzun nasıl şekillendiğini anlatan derinlikli bir öykü sunmuştur.
Hacer TALAK
Psikolojik Danışman