FEMİNİZM HERKES İÇİNDİR!

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakikadır.

‘Kimsenin kimseye hükmetmediği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Kadınlarla erkeklerin birbirine benzemediği ve hatta daima eşit de olmadığı; ama ilişkilerimizi şekillendiren yaşam felsefesinin karşılıklılık esası üzerine inşa edildiği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Her birimizin kendimiz olabildiğimiz bir dünyada, barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı düşünün.’

Bell Hooks

Toplum içerisinde bireyler, kadın ve erkeklere yönelik genel fikir ve düşüncelerini cinsiyete ilişkin kalıpyargıları aracılığıyla oluştururlar. Cinsiyetler arası bu kalıpyargıların, gerçekte var olan durum ile bir ilişkisi olmayabilir ancak bireyler düşüncelerine bu kalıpyargıların gerçek oldukları düşüncesi üzerinden yön verebilmektedirler (Cüceloğlu, 2002).  Judith Butler gibi feministler cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarının ayrıştırılmasının tehlikeli olduğunu çünkü toplumsal cinsiyetin aslında biyolojik cinsiyet farklarını temellendirerek kendisine bir yol açtığını belirtirler. Örneğin “anne” rolü kadının biyolojik temelleri üzerine inşa edilmiş bir roldür veya mesleklerin daha uygun görüldüğü cinsiyetler olduğunun düşünülmesi de buna bir örnek olabilir (Çoker, 2015).

Feminist hareketler kendi içinde farklı konumlanışlar içerse de genel olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini açıklamayı ve bu eşitsizliklerin üstesinden gelebilmek için gündem oluşturmayı amaçlar. Kadının maruz kaldığı eşitsizlik ve baskı, iyi oluş halini etkileyeceği için çeşitli psikolojik sonuçlar doğurabilir. Psikolojik düzlemde feminist kimlik kadının eşitsizlik yaşantılarını nasıl algıladığını, bu eşitsizliklere ne tür tepkiler vereceğini, benliğinin bu süreçlerden nasıl etkileneceğini şekillendiren önemli bir değişkendir. Feminizm kadın ve kadının toplumdaki rolüne ilişkin çok sayıda konuyu ve kavramı merkezine alan bir yaklaşımdır. Kavramın bu çok boyutlu doğası akılda tutularak basit bir tanım yapmak gerekirse, feminizm, kadınların cinsiyetlerinden dolayı karşılaştıkları zorlukları, baskıları ve dezavantajlı konumlarını inceleyen, bu dezavantajlı konumlanışlarına karşı mücadele eden bir yaklaşımdır (Çavdar, 2018).

Fransız Devrimi’nin temeline karşı yazılmış olan Mary Wollstonecraft’ın Kadın Hakları Savunması (1792), ilk modern feminizm metnidir. Metinde insan olmaları nedeniyle kadınların da erkekler gibi aynı hak ve ayrıcalıklara sahip olması gerektiği ileri sürülmüştür (Akt., Aktaş, 2013).

Türkiye’de feminist düşüncelerin gelişimi incelendiğinde ise Osmanlı’nın son dönemlerinde batılı hayranlığıyla beraber zengin ve eğitimli Osmanlı kadınları ilk feminist düşüncelerin adımını atan kişiler olarak görülmüştür. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte oluşmaya başlayan Anadolu kadınının sahiplendiği feminist düşünce, milli bir birliktelik içinde hareketini sürdürmüş, sosyal ve siyasi hakları için mücadeleye devam etmiştir (Metintaş, 2018).

Feminist Terapi ise 1960’larda ortaya çıkmıştır. Kadınlar içinde bulundukları sınırlılıklardan kurtulmak için çalışmalar yapmış, farklı gruplarla bir araya gelmiş ve birbirlerini desteklemişlerdir. Feminist Terapi zorluklara ve kadınların artan gereksinimlerine karşılık vermek suretiyle halka yakın bir tutum içinde olmuştur. Hiç kimse tek başına feminist yaklaşımın kurucusu olarak adlandırılmamıştır. Feminist Terapi, ataerkil toplumun yüklediği anlam ve yarattığı etkinin kadının kendisini güçsüz hissetmesine sebep olduğu ve bunun da kadın – erkek eşitliğini bozduğunu söyler (Corey, 2015). Kadınlar güçlerini fark etmeli ve bunu diğer kadınlara da aktarmalı böylece toplumsal algı değişmeli ve kadınlar güçlenmelidir.  Enns (2002)’e göre, son zamanlarda Feminist Terapi erkekleri de içine alarak daha geniş bir kitleye hitap etmeye başlamış ve terapilerde erkek danışan ve terapistlere de yer vermeye devam etmiştir. Amacı erkeğin içinde bulunduğu geleneksel rolleri ve tabularını yıkmak, başarı ve problem çözme ihtiyacını karşılamaktır (Akt., Urfa, 2002).

Worell ve Remer (2003), kadınların yaşadığı problemlerin etkili ve kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için cinsiyet özelliklerine duyarlı, esnek, çok kültürlü, etkileşimli ve kadının içinde bulunduğu sosyopolitik koşulları temel alan feminist kuramın uygulanması gerektiğini söyler. Feminist terapistler insanların psikolojik yardım almaya gelmesinin sebebini biyolojik veya intrapsişik nedenlere değil, daha çok ayrımcılık, cinsiyetçilik gibi dışsal nedenlere bağlarlar. Psikolojik problemler bir hastalık olarak tanımlanmaz. Feminist perspektif, bir danışanı değerlendirirken temel feminist değerlerden olan danışanla işbirliğini, eşit ilişki kurmayı ve fenomenolojiyi dikkate alır (Akt., Pehlivan, 2015).

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ruh sağlığı merkezlerine başvuranların önemli bir kısmını kadınlar oluşturmaktadır. Özellikle duygudurum bozukluğu, somatoform bozukluğu ve anksiyete bozukluğu tanısı alanların çoğunluğu kadındır (Yeloğlu vd., 2012). Psikiyatrik tanı almış kadınların öyküsüne bakıldığında bunları konu alan araştırmalarda bu kadınların asgari %48, azami %90’ının duygusal, fiziksel ya da cinsel şiddet deneyiminin olduğu görülecektir. Yani psikiyatri kliniklerine başvuran kadınların öyküleri şiddet yüklüdür. Yaşadıkları sorunlar aile içinde ve toplumda bitmek bilmeyen cinsiyetçi ve ayrımcı koşullardan dolayı derinleşmektedir. Yardım için başvurdukları kurumlarda (aile danışma merkezleri, ruh sağlığı merkezleri vb.) mevcut ataerkil sisteme hizmet eden uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Bu bağlamda ruh sağlığı çalışanları da psikolojik problemler yaşayan kadınlarda gerçek bir iyileşme ve değişim sağlamak istiyorlarsa kendi cinsiyetçi ve ayrımcı tutumlarını gözden geçirmek zorundadırlar (Pehlivan, 2015).

KAYNAKÇA

Aktaş, Gül (2013). Feminist Söylemler Bağlamında Kadın Kimliği: Erkek Egemen Bir Toplumda Kadın Olmak. Edebiyat Fakültesi Dergisi 30(1), 53-72.

Corey, G. (2015). Psikolojik Danışma ve Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları  (T. Ergene, Çev.).  Ankara: Mentis Yayıncılık.

Cüceloğlu, D. (2002). İnsan ve İnsan Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Çavdar, A. (2018). Kadınların Romantik İlişkilerde Şiddete Psikolojik Dirençleri, Siyasal Eğilimler Ve Feminist Kimlik (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.

Çoker, O. (2015) Pornografiye Yönelik Tutumların, Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Demografik Değişkenlerle İlişkisi (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul.

Metintaş, M. (2018). Erken Cumhuriyet Döneminde Feminizm Hareketlerinin İlerleyen Dönemde Türk Sosyolojisine Yansımaları. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 1(3): 109-117.

Urfa, D. T. ve Urfa O. (2018). Dangal Filminin Feminist Terapi Yaklaşımına Göre İncelenmesi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 59 (11): 684-690.

Pehlivan, H. (2015). Kadınlara Sunulan Psikolojik Yardım Hizmetlerine Feminist Terapi Perspektifinden Eleştirel Bir Bakış. Fe Dergi, 7(2):  95-104.

Yeloğlu, Ç.H., Güveli, H., Kandemir, G. ve Hocaoğlu, Ç. (2012).  Kadınlarda Çoklu Ruhsal Travma. Bir Olgu Sunumu. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 25, 263-266.

GÖRSEL KAYNAKÇA

https://www.neoldu.com/hak-arayis-yolunda-feminizm-328h.htm

https://www.climateone.org/audio/feminist-climate-renaissance

Gül Nida EVİN

Psikolojik Danışman