EĞİTİMDE YENİ BİR LİSAN: BİLİŞSEL YAKLAŞIM

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Jean Piaget psikoloji alanına adını altın harflerle yazdırmış isimlerden biridir. Çocuklardaki bilişsel öğrenme hakkındaki teorisi ile pedagojinin babası olarak kabul edilmiş bir figür. Mantık ilkelerinin içimizde oluşmaya başlamasının, dil becerisi edinmemizin de öncesine dayandığını keşfetmiştir. Bu ilkeler çevreyle, özellikle de sosyal kültürel çevreyle, duyusal ve motor aktivite aracılığıyla kurulan etkileşimden gelir. Piaget’ye göre gelişim, bir “denge-dengesizlik-yeni bir denge” sürecidir; bir başka deyişle, “daha düşük bir denge durumundan daha yüksek bir denge durumuna ilerleme” olayıdır ve olgunlaşma, deneyim, toplumsal aktarım ve dengelenme aracılığıyla sağlanmaktadır (Kol, 2011).

Piaget öğrenmenin doğuştan gelmediğini öğrenenin tamamen zihinsel süreçlerden geçerek öğrenme eylemini gerçekleştirdiğini savunmuştur. Ayrıca farklı yaştaki insanların öğrenme biçimlerinin de farklı olduğunu savunmuştur. Daha önceleri öğreneni ezbere zorlayan tamamen pasif duruma sokan anlayışın yerine sorgulayan araştıran araştırdıklarını belirli zihinsel süreçlerden geçiren bir öğrenen profili çizmiştir. Öğrenme faaliyetinin öğrenenin kontrolünde olması ile beraber okullar artık ezber yapılan yerler değil araştırmaların, bilimsel deneylerin yapıldığı yerlere dönüşmüştür. Piaget’in bilişsel yaklaşımına göre öğretmen sınıfta bilgiyi aktaran değil rehberlik eden çeşitli sorulara yönlendirerek bilginin öğrenci tarafından yapılandırılmasını sağlayan kişidir. Öğrenmenin çocukta kendiliğinden gelişmesi için ona olanaklar sağlanmalıdır ve öğrendiklerini anlamlı kılmaya teşvik edilmelidir (Yeşilyaprak, 2014).

Bilişsel gelişimde olgunlaşma, yaşantı ve denge önemlidir. Olgunlaşmaya paralel olarak bilişsel gelişimde bir ilerleme olur. Yaşantı zenginliği ise bireyin bilişsel gelişimini artırır. Piaget, bilişsel gelişimini dünyayı öğrenme yolunda bir denge, dengesizlik ve yeni bir denge süreci olarak görmektedir. Alt düzey bir dengeden üst düzey bir dengeye ulaşma söz konusudur. Öğretmenler çocukların olgunluk düzeylerini dikkate alarak uyarıcı bir çevre hazırlamalı ve yaşantı zenginliği oluşturmalıdırlar (Ulusoy, 2011).

Çocuklara verilecek eğitimde bilişsel gelişim dönemleri dikkate alınmalıdır. Öğretmenler, eğitim programlarını hazırlarken eğitim verdikleri çocukların hangi gelişim döneminde olduklarını, bu dönemin özelliklerini bilmelidir. Çocukların hangi dönemlerde neleri, nasıl öğrenebileceklerinin bilinmesi hazırlanacak eğitim programlarının çocuklar için daha yararlı ve etkili olmasını sağlar. Gelişim düzeyinin altında olan bir eğitim çocuklar için sıkıcı olurken, gelişim düzeyinin üzerinde bir eğitim programının uygulanması da çocuğa hiçbir yarar sağlamaz ve çocuğun stres yaşamasına neden olur (Ulusoy, 2011).

Okul öncesi dönemde olan çocuklar Piaget’e göre işlem öncesi dönemdedirler. Okul öncesi öğretmenleri, bu dönemde olan çocukların içinde bulundukları bilişsel gelişim döneminin özelliklerini bilmelidirler. Çocuklara yaparak yaşayarak öğrenmeleri için eğitim durumları hazırlamalıdırlar. Öğretmenler çocukların dil ve kavram gelişimini desteklemeye yönelik hedeflere günlük eğitim programları içinde yer vermelidirler. Somut işlemler dönemine denk gelen ilköğretimin birinci kademesinde olan çocuklar işlem öncesi dönem çocuğuna göre daha ileri düzeydedirler. Ancak hala bazı sınırlılıkları vardır. Bu dönemde olan çocuk somut olanları anlamakla birlikte henüz soyut kavramları anlayamamaktadır. Bu dönem çocukları ile çalışan öğretmenler, çocuklara somut materyaller sunmalıdırlar. İlköğretimin ikinci kademesinden itibaren çocuklar soyut işlemler dönemine girmektedirler. Bu dönemde olan çocuklar artık soyut kavramları anlayabilmekte, problemleri çözmek için hipotezler geliştirebilmektedirler. Bu dönem çocuklarının da bilişsel gelişimlerini desteklemeye yönelik eğitim programlarının hazırlanması gerekmektedir (Ulusoy, 2011).

Piaget’in teorilerini incelemek, her öğretmene öğrencilerinin düşünme biçimlerinin nasıl değiştiğini anlama imkanı verir. Piaget’in teorisinin merkezinde, bilginin gerçekliğin bir kopyası değil, kişinin çevresiyle olan etkileşiminin bir ürünü olduğu fikri yatar. Bu yüzden bu bilgi var olan diğer bilgilere kıyasla her zaman bireysel ve farklıdır. Bilişsel yaklaşıma göre her öğrenci biricik ve özeldir bu nedenle öğretmenlerin çocuklar arasındaki bireysel farklılıkları dikkate alarak eğitim programları ve eğitim ortamlarını hazırlamaları gerekmektedir.

     KAYNAKÇA

  1. Kol, S. (2011). Erken çocuklukta bilişsel gelişim ve dil gelişimi, Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21, 1-21.
  2. Ulusoy, A. (Ed.), (2011). Eğitim Psikolojisi (ss. 98-99). Ankara: Anı Yayıncılık.
  3. Yeşilyaprak, Binnur. (2014). Eğitim Psikolojisi. Ankara: Ayrıntı Yayıncılık.

Ferhat Bayoğlu

Psikolojik Danışman