Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 8 Dakikadır.

HİSSEDİYORUM ÖYLEYSE VARIM

 | ABD | 95dk | Animasyon, Macera, Komedi | IMDb: 8.3

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=4Te_td93Ov8

ÖZET/GENEL BİLGİLER

“Birine bakıp şöyle düşündüğünüz oldu mu: Kafasında neler dönüyor acaba?”

Film karanlık ekranda bu soruyu sorarak başlıyor. Sorunun cevabını da görsel bir şölen ve müziklerle cevaplamaya çalışıyor.

İlk olarak soruyu soran, güneş gibi parlayan sarı ışıklı, yüzü gülen, daima hareketli karakterimiz “Neşe” ile karşılaşıyoruz. Onunla birlikte keşfe başlıyoruz. Beyaz ışıktan oluşan ekrandan bir bebek yüzü görünüyor. Annesinin kucağında ve yanında babasıyla gözlerini dünyaya açtığı ilk anlardan itibaren bebeğin beyninden, onun hayat macerasına dalıyoruz. Beyinde yer alan ilk duygu olan Neşe de aslında dünyaya yeni geldiği için bir bebek misali önce kendi elleri, kollarına bakarak kendini tanımaya çalışıyor, sonra etrafını inceleyerek ekrana bakıyor ve önünde basılacak butonu görüp ilk defa dokunuyor. Neşe’nin butona basmasıyla birlikte bebeğimiz Neşe’yle gülümsüyor. Annesi bebeğe “Riley” diye sesleniyor ve babası da “Evimize neşe mi getirdin bakalım” diyor Riley’e. İşte o anda Neşe’nin olduğu yere sarı ışık saçan bir top yuvarlanıyor. Bu top az önceki anıyı içeren Riley’nin sayısız anılarından ilki oluyor.

Başta sadece Neşe varken yavaş yavaş Riley’nin beynindeki diğer duyguları da tanımaya başlıyoruz. Neşe’den kısa bir süre sonra Riley’nin ağlamasıyla mavi renkli, kilolu, kısa, gözlüklü ikinci duygu “Üzüntü” ile tanışıyoruz. Üçüncü olarak Riley oyun oynarken önüne kablo çıktığında mor renkli, ince uzun, “Korku”yu görüyoruz. Babası brokoli yedirirken yeşil, şık kıyafeti, uzun kirpikleriyle “Tiksinti” merhaba diyor. Babasının brokoli yemezsen tatlı yiyemezsin cümlesiyle beşinci duygu kırmızı, kısa boylu, takım elbiseli, elinde Riley’nin gündem başlıkları olan gazetesiyle, kafasından ateş çıkarabilen “Öfke”yi tanıyoruz.

Duygular bir kontrol panelinden düğmeye bastıkça, Riley’nin duyguların etkisiyle verdiği tepkiler sonucu anılar oluşuyor ve duyguların rengindeki toplarda birikiyor. Ayrı bir yerde ise Riley’nin hayatındaki en önemli anları temsil eden “çekirdek anılar” duruyor. Her çekirdek anıdan kişiliğinin farklı yönlerini oluşturan bir ada meydana geliyor. Riley’nin çekirdek anıları: Hokey, Şaklabanlık, Arkadaşlık, Dürüstlük ve Aile. Uyuduğunda gün bitiyor ve gün içerisinde biriken tüm anılar “uzun süreli hatıralar”a gönderiliyor.

Riley 11 yaşındayken ailesi Minnesota’daki evlerini satıp San Francisco’daki yeni evlerine taşınıyorlar. Taşınmayla birlikte yaşananlardan dolayı Neşe merkezdeki duygu olma kontrolünü yavaş yavaş kaybediyor ve diğer duygular daha baskın hale geliyor.

Taşınma sonrası Riley’nin hayatında yaşanan olaylar sonucunda Üzüntü, Neşe ve diğer tüm çekirdek anılar merkezden dışarıya, uzun süreli hatıraların saklandığı koridorların arasına düşüyorlar. Filmin kalanında Üzüntü ve Neşe’nin çekirdek anılarla birlikte komuta merkezine dönmeye çalışmalarını; duyguların kontrol merkezinde Tiksinti, Korku ve Öfke’nin diğerlerinin yokluğunda yaptıklarını ve bu sırada Riley’nin duygularının varlığı ve yokluğuyla taşınma sonrası onun için önemli olan arkadaş, okul, hokey ve aile çevresinde olanları izliyoruz.

FİLMİN DEĞERLENDİRMESİ

Film bize beynimizde neler oluyor, duygularımız bizi nasıl yönlendiriyor, nasıl oluyor da bazen kontrolümüzü kaybediyoruz, neden unutuyoruz gibi sorulara bazı yanıtlar veriyor. İzlerken beynin içine giriyor ve neler olduğuna, nasıl işlediğine macera dolu bir yolculuk sırasında göz atıyoruz. İzlediğimiz duyguları paylaşıyor, yaşıyor, benzer anılarımızı hatırlıyoruz. Kafamızın içindeki bir sürü anı topunu düşünüyoruz… Unutulanlar, yeni gelenler, rüyalarımız, çocukluktaki hayali arkadaşımız, kişilik adalarımız, baskın duygumuz? Kendimizle de ayrıca içten bir yolculuk yapıyoruz. İç yolculuğunuzun güzel geçmesini ve bu değerlendirmeyi okumanız bir anı topu olarak yuvarlanırken çabuk unutulmamasını ve keyifle okunmasını umarak filmle ilgili değerlendirmeye geçiyorum.

Filmdeki duyguların tiplemeleri aylarca verilen emeğin sonucu olarak, evrensel nitelikteki yüz ifadeleri, ses tonları, renkleri ile görür görmez o duyguyu tanıyoruz. Aslında bunun esas sebebi Paul Ekman’ın evrensel duygular teorisinde ortaya koyduğu yedi tane evrensel yüz ifadesi(kınama, şaşkınlık hariç) olması. Beyninde olanları gördüğümüz karakterimiz Riley’i beş duygudan biri kontrol panelinden etkilediğinde bu duygunun yansımasını jest ve mimiklerinde görebiliyoruz.

Filmde bebek doğduğunda ilk beliren duygu Neşe oluyor ve karakterimiz Neşe’nin etkisiyle negatif durumlar karşısında da hep olumluya doğru hareket ediyor ve bu bana “İnsan doğuştan iyidir.” felsefesini düşündürüyor. İlk oluşan anıdan önce beyinde yer alan herhangi bir bilgi, anı görmüyoruz. Boş bir şekilde doğuyor ve yaşantılarla dolmaya başlıyor. Bu da John Locke’ın tabula rasa(boş levha) kavramıyla öne sürdüğü “İnsan zihni boş bir levhadır.” görüşünü anımsatıyor. Düşüncelerden çok duygulara odaklı olan filmimiz aslında Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım.” sözünden farklı bir yere duygularımıza bakmamızı sağlıyor ve bu kalıp düşünceye karşı adeta “Hissediyorum öyleyse varım.” diyor. Duyguların öncelikli hissedildiğini, hareketlerimizde düşündüğümüzden de etkili olduğunu gösteriyor. Beynin teknolojinin gelişmesiyle daha iyi incelenerek duyguların öneminin bilimsel olarak da kanıtlanmasıyla, bu zamana kadar düşünceyi öne koyarak arkada bıraktığımız duygularımızın da farkına varıldığını görmek, içimdeki neşeyi hareketlendiriyor.

San Francisco’ya taşındığında olumsuz diğer şeylere rağmen okulun ilk günü heyecanla, Neşe’yle umutlu bir şekilde gidiyor Riley. Öğretmen Riley’den kendinden bahsetmesini istiyor. Minnesota’daki hayatını Neşe’yle anlatırken oradaki hayatını hatırlamak onu üzmeye başlıyor. Aslında bu sırada beyninde Üzüntü sarı renkteki anıya dokunuyor. Tüm üzüntüsünü yaşayarak ağlamasıyla da mavi renkte çekirdek anı oluşuyor. Bu anıya Neşe tahammül edemeyip göndermeye çalışırken Üzüntü ve tüm çekirdek anılarla merkezden uzaklaşıyor. Burada Üzüntü duygusunun yaşanmasına engel oluyor Neşe. O duygunun bir önemi, işlevi yokmuşçasına, kötü görerek dışarıda bırakıyor, aynı hep çevremizde duyduğumuz ağlama, üzülme denmesi gibi. Riley ilk kez kendisi için kötü bir dönem yaşayıp esas hissettiği duygu olan üzüntüyü yaşayamadıkça başka sorunlar yaşamaya başlıyor. Riley’nin duygusu Neşe diyor ki Riley bugün, bu yıl ve bir ömür, yani her zaman mutlu olmalı. En görünmez ama bilişsel çarpıtmalardan olan -meli,-malı’larımızdan biri belki de, her zaman mutlu olmalıyım cümlesi. Günümüzde olumlu şeylere odaklanmak moda olarak etrafımızda çok söylenirken bunları yanlış yorumlayabiliyoruz. Üzüntü, korku, tiksinti, öfke gibi duygularımızın da hissedildiğinde engel olunmadan yaşanması gerekir. Duygular engellenemez, onları kabul ederek ve her birinin bizim için olduğunu hatırlayarak tüm duygularımızla barışık yaşayabiliriz. Öfke bizi haksızlıklara karşı durmak için hareketlendiriyor, Tiksinti hem biyolojik hem de sosyal açıdan bize dünyada yer açıyor, Korku tehlikeleri görerek önlem almamızı ve güvenliğimizi sağlıyor, Üzüntü ise sosyal destek sağlıyor.

Annesi, babası ve Riley sofrada oturarak birlikte yemek yiyorlar. Burada konuşurlarken anne ve babasının beynini de görüyoruz. Annenin beyninde ortada Üzüntü duygusu, babanın ise Öfke duygusu lider konumda yer alıyor. Tüm duyguların daha koordineli çalıştığını görebiliyoruz ancak yine de temelde bir duygu hakimiyet sağlıyor. Bu da hepimizin daha çok öne çıkan bir duygu tarafından yönlendirildiğini düşündürüyor. Buradan hareketle yetişkin-çocuk karşılaştırılması da yapılabilir. Yetişkin beyni daha koordineli, tüm duyguların sandalyelere oturarak kendi kontrol düğmeleri olan bir panele sahip. Yani daha karmaşık ama aynı zamanda düzenli işleyen bir sistem var. Çocuk ise tüm duyguların da ortak isteğiyle Neşe’nin liderliğinde, oyunlar oynayarak eğlenceli, neşeli anılarla geçiriyor günlerini.

Anne ve babayı, bir de kadın ve erkek olarak düşündüğümüzde fark ediyoruz ki erkeğe lider duygu olarak Öfke, kadına ise Üzüntü konulmuş. Yine erkek futbol maçıyla ilgili duygulara dalmışken kadını dinlemezken, kadın ise erkeğin dinlemediğini fark ettiğinde öfkeyle önceden reddettiği bir erkeği düşünüyor. Erkek öfkeli, iş stresi yaşayan, emir veren otorite; kadın üzgün, ılımlı hareket eden bir şekilde sunuluyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin de etkisini hiç garipsemeden izlemek mümkün ancak bu konuda izlerken biraz daha eleştirel yaklaşılmalı diye düşünüyorum.

Üzüntü ve Neşe anıların yer aldığı koridorların arasında dolaşırken çalışan zihin işçilerine rastlıyorlar. Burada zihin işçileri anılara tek tek bakarak hangi anının, bilgilerin unutulacağına karar veriyor, seçilenleri uçurumdan aşağıya, geri dönmemek üzere çöplüğe atıyorlar. Burada tam öğrenilmemiş ya da tekrar edilmeyen bilgiler ve önemsenmeyen anılar çöplüğe atılarak unutuluyor. Yine aynı sahnenin devamında zihin işçileri bir sakız reklamının asla solmayacağını söyleyerek akılda kalıcı müziği ve görüntüsüyle Riley’nin aniden hatırlamasını sağlayarak eğleniyor. Bu da aynı hepimizin reklamları hatırlayıp müziğini ve şarkılarını mırıldaması gibi oluyor. Öfke buna her seferinde sinirlense de reklamların etkili bir şekilde unutulmadan hafızamızda nasıl yer ettiğine işaret ediyor.

Merkeze gidiş yolu ararken koridorların arasında Riley’nin çocukluktaki pamuk şekerden kedi, fil ve yunusun karışımı olan hayali arkadaşı Bing Bong ile karşılaşıyorlar. Birlikte Bing Bong’un yardımıyla Hayal Diyarı’nda duracak olan Düşünce Treni ile merkeze ulaşmaya çalışıyorlar. Hayal Diyarı’na girmek ve kısa yoldan gidip treni yakalamaları için soyut düşünceden geçmeleri gerekiyor. Geçerlerken zihin işçileri idrak edilecek soyut düşünceleri(yalnızlık gibi) getiriyorlar. Buradan da anlıyoruz ki Piaget’in bilişsel gelişim dönemlerinden soyut işlemler dönemine geçmiş Riley.

Hayal Diyarı’nda Riley’in hayal dünyasını seyrediyoruz ve oradan Okul Öncesi Dünyası’na geçtiğimizde burada Prenses Hayal Dünyası, Dolgu Hayvan Şöhretler Müzesi yıkılıyor, Bing Bong’un şarkı gücüyle çalışan roketi de çöpe atılıyor. Çok üzülen Bing Bong’u Neşe ne yapsa neşelendiremiyor ama Üzüntü sadece yanına oturup onun kaybını ve neden üzüldüğünü anlayarak yanında olduğunda ve kaybının arkasından yas tutmasına izin verdiğinde Bing Bong ağlayarak, birlikte geçirdikleri güzel günleri anarak rahatlıyor ve sonrasında iyi hissetmeye devam ediyor. Burada da üzüntü duygusunun yas tutma işlevini görüyoruz. Yasını tuttuktan sonra normal hayatına devam edecek gücü kendinde buluyor Bing Bong.

Merkeze gitmek için Düşünce Trenine biniyorlar. Düşünce Treni düşüncelerin eklenerek büyümesi gibi, birbiri arkasına vagonlardan oluşuyor. Trene yüklenmiş üst üste dolu kutular olduğunu görüyoruz. Dikkatli baktığımızda bu kutuların üzerinde facts/gerçekler ve opinions/görüşler yazıyor. Bu sırada Neşe sevinçle dans ederken gerçekler ve görüşler yazan iki kutunun içindekiler düşerek birbirine karışıyor. Neşe bilgiler ve fikirlerin birbirine çok benzediğini söylüyor. Bing Bong ise merak etme hep böyle olur diyerek karışık bir şekilde yerleştiriyor dökülenleri. Düşünürken gerçekler ve görüşlerimizi çoğu zaman birbirine karıştırabiliyoruz ve görüşlerimizin gerçekler olduğu konusunda oldukça ısrarlı olabiliyoruz. Belki de çoğu zaman gerçekleri karıştırıyoruz. Bir yandan da gerçekleri bilgimiz ve düşüncelerimiz ölçüsünde gördüğümüzü de unutmamak gerekiyor.

Riley’nin uyumasıyla Düşünce Treni duruyor ve bir an önce gitmek için Riley’i rüya aracılığıyla uyandırmaya karar veriyorlar. Rüya Üretimi yazan adeta sinema çekimlerinin olduğu bir yere giriyorlar. Duvarda üç afiş görünüyor: çukura düşmek, uçmak ve birilerinin takip etmesi ile ilgili. Hepimiz özellikle bu nitelikleri barındıran birçok rüya görüyoruz. Rüyanın çekildiği sete girdiklerinde Neşe Riley’i mutluluktan uyandırmak konusunda ısrar edip denese de başarılı olamıyor ve rüya merkezinde çalışanlar Bing Bong’u yanındaki çekirdek anılarla birlikte tüm sorun çıkaranları götürdükleri, Riley’nin en büyük korkularının yer aldığı bilinçaltına götürüyorlar. Burada rüyalarla bilinçaltının birbirine yakın olduğunu görüyoruz. Bing Bong’u bulup Riley’nin en büyük korkularından olan palyaçoyu çıkarıp rüyaların çekildiği yere götürüyorlar ve Riley korkuyla uyanıyor.

Düşünce Trenine tekrar binip merkeze doğru gidiyorlar ve trenden her yeri seyrederken Bing Bong Tümevarımcı düşünce, Dejavu, Dil İşleme, Eleştirel Düşünce’yi gösteriyor ancak yönetmenler bize görüntü olarak bir şey sunmuyor. Bu sırada Riley’nin Dürüstlük adası da yıkılırken Düşünce Trenine çarpıyor, karaya tutunduklarında kara parçasının da yıkılması sonucu Neşe ve Bing Bong uçurumdan çöplüğe düşüyor, Üzüntü ise karada tek başına kalıyor. Çöplükten Bing Bong’un şarkı gücüyle çalışan roketine binerek Neşe çekirdek anılarla kurtuluyor, Bing Bong ise Neşe’nin yukarıya ulaşabilmesi için roketten çöplüğe atlıyor ve unutuluyor. Riley gelişimi gereği orada hayali arkadaşını unutuyor. Burayı izlerken oyun oynadığı çocukluk zamanlarını, oyun arkadaşını hatırlamak içimizdeki üzüntünün varlığını hissettiriyor.

Neşe Hayal Dünyası’na giderek orada ‘Riley’i için ölürüm’ diyen hayali erkek arkadaşını buluyor ve Bing Bong’un verdiği hayali çantaya üreterek bir sürü dolduruyor. Üst üste çıkmalarını sağlayıp en üstte duruyor, atlıyor ve aile adasındaki trambolinden zıplayıp bulutun üzerindeki Üzüntüyle merkezin camına çarpıyor ve geri dönmeyi başarıyorlar. Yani duygular merkeze düşünce ile değil, hayal dünyasının aracılığıyla dönüyorlar. Geldiklerinde Riley’i evden kaçmak için bindiği otobüste ve kontrol panelini kullanılmaz halde buluyorlar. Üzüntü panele gidip evden kaçma düşüncesinin yerleştiği ampulü çevirerek çıkarabiliyor ve Riley evine dönüyor. Neşe tüm çekirdek anıları Üzüntü’ye veriyor ve evde Riley kişilik adalarını oluşturan bu çekirdek anıları tek tek üzgün bir şekilde hatırlarken ağlıyor. Bu sırada Üzüntü yanına Neşe’yi de aldığında mavi-sarı renkte ilk ikili duygu barındıran çekirdek anı oluşuyor ve bundan sonra da rengarenk anılar birikiyor. Temel duygular da karmaşıklaşarak başka duyguları oluşturuyor.

Karakterimiz Riley 11 yaşında, onun için kırılma noktası yaratan taşınma olayına kadar daima Neşe’nin liderliğinde, sarı renkli anılar biriktirerek yaşıyor. Taşınma sonrası çevresindeki değişikliklerden etkilenerek duygu durumu tüm çabalarına rağmen Neşe’yi geri planda bırakıyor. Filmin en başında Neşe tüm duyguların işlevini bize tanıtıyor ancak Üzüntü’nün işlevi hakkında bir yanıt veremiyor ve bilmiyor. Film boyunca üzüntünün nasıl sosyal destek sağladığını, aslında neşeyle kol kola olduklarını görüyoruz.

Filmin sonunda “Puberty” yazan kırmızı düğme görülüyor. Yetişkinliğe geçişin ilk adımı olan duyguların karmakarışık olduğu ergenlik dönemine geçerken her duygunun kontrolünün arttığını, panelin genişletildiğini ve giderek yetişkinlere benzer bir hal almaya başladığı fark ediliyor. Arkadaşlık adası genişliyor, dostça tartışma bölümü gibi yeni kişilik adaları açılıyor.

Ayrıca Puberty’ye atıf yapılarak bitmesini devam filmi olacağı şeklinde bir göz kırpma olarak yorumluyorum.

Son söz olarak hiçbir duygumuz bizi güçsüzleştirmiyor, esas güç kaynağımızı oluşturuyor. Her duygu değerli ve hayatımızda önemli işlevleri var. Duygu durumumuzu fark etmek, duygularımızı ve vücudumuzda yarattığı tepkileri iyi gözlemlemek davranışlarımızın açıklayıcısı ve kendimizi daha iyi tanımanın aracı olabilir. Davranışlarımızı sadece düşüncelere bürünmüş olarak açıklamaya çalışırken eksik parçanın reddetmiş ve farkında olmadığımız duygular olabileceğini görebiliriz. Bu film de bize soyut olan duygularımızı somut olarak sunarak farkındalığımızı arttırmaya katkı sağlıyor. Hissettiğimiz tüm duyguları farkında olarak dolu dolu yaşamak dileğiyle. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkürler.

Sehile KURT

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

Görsel Kaynakça:

http://www.mattneedle.co.uk/Disney-Pixar-Inside-Out

http://dreamvisions86.deviantart.com/art/Inside-Out-Fan-Movie-Poster-542054640

https://nosubmarines.com/2015/08/05/inside-out-la-nueva-maravilla-de-pixar/

Kaynaklar:

http://www.guncelpsikoloji.net/ekmanin-evrensel-duygular-teorisi/

https://www.youtube.com/watch?v=EwQbdnEk8f4