İnsanlar geçmişten günümüze birçok sebepten dolayı bulundukları yerden göç etmeyi tercih etmekte veya göç etmek zorunda kalmaktadır. İnsanları göç etmeye yönelten sebeplere örnek olarak yaşam koşullarını iyileştirme umudu, savaş veya mübadele durumlarında zorunlu göç etme, beyin göçü gösterilebilir.
Tanım itibariyle göç, bireylerin yaşamlarının tamamını veya bir kısmını geçirmek üzere bir bölgeden başka bir bölgeye hareketliliğini tanımlayan bir sosyal değişim sürecidir. Bu değişim süreci beraberinde birçok faktörü getirmektedir. Bu faktörler arasında en kapsamlı olanı ise kültürler arasındaki farklılıklar ve bu farklılığa uyum sürecidir.
Göç sonrası bulunulan ortama uyum süreci tümüyle olumsuzluklar içermese de adaptasyonda sıkıntı yaşayan bireyler kendilerini yalnız ve pişman hissetmekte ve sosyal yaşamdan izole etme gibi tepkiler ortaya koyabilmektedir.
Deutsche Welle’de yayınlanan bir haber tam da bu olumsuzlukları kanıtlar niteliktedir. Haberin içeriğinde Sara isimli bir kızın annesinin sırf yabancı olduğu için o ülkenin yerlileri tarafından kirli bir insan olarak algılanmamak adına “temizlik hassasiyeti’’ yaşadığına ve sonucunda psikolojik destek aldığına dikkat çekilmiştir.
Yine aynı haber içerisinde 20 yaşlarında olan Sara’nın “kimlik bunalımı’’ yaşadığı da belirtilmiştir. Tam da Sara’nın kendi kimliğini tanımlamaya çalıştığı bu evrede, farklı bir kültürle karşı karşıya kalması ve onun inançlarının göz ardı edilmesinin verdiği hayal kırıklığı Sara’nın nereye ait olduğunu sorgulamasına neden olmuştur. Sonucunda da memnuniyetsizlik hissiyle bulunduğu kaba göre şekil almaya başlamış ve benliğini bulamadan kaybolma durumuna gelmiştir.
Sara’nın kimlik bunalımına girmesinin altında yalnızca hayal kırıklığı yoktur Sara aynı zamanda aidiyet eksikliği de hissetmektedir. Doğup büyülen bölgenin dini, kültürel değerleri ve sosyal hayatın akışını kabullenip içselleştirmek insanlar için alışılmadık bir durum değildir. Fakat farklı bir yere alışma evresinde insanlar bocalayabilmektedirler. Sara’da böyle bir durum yaşamıştır. Farklı bir din, kültür ve dil ile karşılaşmıştır ve kafasında hangi yolu seçeceği konusunda tereddütler oluşmuştur.
Bunun yanında Sara’da bulunduğu farklı ortam ve dışlanmışlık hissi nedeniyle düşük benlik saygısı durumu da görülmüştür. Bulunduğu ülkenin anadilini çok iyi öğrendiği halde bu özgüven eksikliği Sara’nın çekimser bir hale bürünmesine neden olmuştur.
Sara’da görülen bu kimlik karmaşası Erik Erikson’un kuramına göre ‘’yakınlığa karşı yalıtılmışlık’’ meydana getirmiştir. Erik Erikson’un kuramında yer alan bu evrede gerçekleşmesi beklenen bireyin kendi kimliğinden bir şeyler kaybetme endişesi duymadan başkasının kimliğiyle birleşebilmesidir. Fakat Sara bu evrede sendelemiştir ve kendi kabuğuna çekilme gibi bir karşılık vermiştir.
Göçmenlerin psikolojik durumu üzerine yapılan benzer araştırmalar da göstermektedir ki göçmen insanların bulundukları ortama adapte olma sürecinde stres ve anksiyete düzeyinde artış, kimlik karmaşası, düşük benlik saygısı ve duygu durum bozukluğu gibi durumlar yaşayabilmektedir.
Bütün bu bilgiler ışığında, insanların hayatlarını huzurla geçirecekleri bir alan aradıkları zamanlarda, kültür çatışmaları, bireylerin birbirlerinin varlığına gösteremedikleri saygı ve dışlanmışlık hissi onların kendi benliklerini arayışında olumsuz bir rol oynamaktadır.
Herkesin saygıyı içinde barındırdığı ütopyalar güzeldir.
Melisa Buran
Adnan Menderes Üniversitesi
Kaynakça:
1-http://www.dw.com/tr/g%C3%B6%C3%A7%C3%BCn-psikolojik-etkileri/a-16665313 adlı internet haberi sitesi.
2-Bademli,K., Tuzcu,A., Göçün Psikososyal Boyutu. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 2014;6(1):56-66.