Cinsel İstismarın DNA’SI

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakikadır.

Son yıllarda çocuklara yönelik olan cinsel istismar konusu her geçen gün istismar vakalarında gözlenen artışla gündemdeki yerini korumaktadır. Bu sorun, tüm kültürlerde ve toplumlarda görülmesiyle evrensel bir sorun haline gelmiştir. Dünyayı ilgilendiren cinsel istismar konusu tüm insanların ruh sağlığını ciddi anlamda etkilemekte ve travmaya neden olmaktadır. Birçok araştırma travmanın yalnızca travmatik olaya maruz kalan kişiyle sınırlı kalmadığını, kendisinden sonraki kuşakları da etkileyebileceğini öne sürmüştür. Epigenetik çalışmalar ile yaşanan travmatik bir olayın insan DNA’sını değiştirerek uzun dönem etkilere neden olduğu düşünülmektedir. Nesiller arası travma aktarımına göre ilk travmayı yaşayan kişi ölse bile travma sonraki ilişki sistemlerini etkileyecektir. Yapılan çalışmaların çoğu toplumsal travmaların aktarımı üzerine olsa da bireysel travmaların aktarımı merak konusu olmaktadır. Peki, gerçekten travmatik bir olay insan DNA’sını değiştirebilir mi?

Harvard Üniversitesi’nin yapmış olduğu bir araştırmaya bakıldığında çocukluk döneminde yaşanılan cinsel tacizin psikolojik etkisinin yanında cinsel tacize maruz kalan kişinin DNA’larında ciddi anlamda değişikliklere neden olabileceği kanısına varılmıştır. Araştırmanın ayrıntılarına bakılacak olunursa; 22’si çocukken cinsel tacize uğrayan 34 erkeğin sperm örnekleri incelenmiştir. Spermlerin metilasyon süreci incelendiğinde tacize uğrayan erkeklerin genetik kodlarında kimyasal farklılıklar gözlemlenmiş olup DNA’larında 12 bölgenin “metilasyon kısılmasına” uğradığı saptanmıştır. Araştırma ekibinden Nicole Gladish metilasyon kısılmasını “Genleri ampüller olarak düşünelim. DNA metilasyonu, her ışığın ne kadar güçlü olacağını belirleyen ve dolayısıyla hücrelerin nasıl fonksiyon göstereceğini etkileyen bir ışık kısıcı cihaz gibidir” sözleriyle açıklamıştır. (Çocuklukta cinsel taciz, DNA’yı da değiştiriyor, 2018)

Harvard Üniversitesi’nin farelerle yapmış olduğu araştırmada sperm hücresi metilasyonunda hastalıkların farelerinin yavrularına geçtiği gözlemlenmiştir. Dr. Roberts yapılan bu deney sonucunda fare yavrularında anksiyeteye benzer davranış bozukluklarının varlığından bahsetmektedir. (Çocuklukta cinsel taciz, DNA’yı da değiştiriyor, 2018)

Çocukluk döneminde maruz kalınan cinsel taciz kişide travma yaratmaktadır. Cinsel istismar gibi ağır gelişimsel travma öyküsü olan kişilerde en sık görülen psikiyatrik bozukluklardan biri travma sonrası stres bozukluğudur. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), travmatik bir olaya maruz kaldıktan sonra ortaya çıkan, yeniden yaşantılama, kaçınma-küntleşme ve aşırı uyarılmışlık gibi semptomlar ile kendini gösteren bir sendromdur. Travma sonrası stres bozukluğunun ortaya çıkmasını ve seyrini genetik, nöroendokrinolojik ve sosyal birçok sebep etkilemektedir (Gül ve Eryılmaz, 2015). Harvard Üniversitesi’nin yapmış olduğu çalışmaya bakıldığında da görülmektedir ki; çocukluk döneminde yaşanılan cinsel taciz DNA’da ciddi değişikliklere sebep olup bu travmanın gelecek kuşaklara aktarılmasına neden olmaktadır. Farklı bir çalışmada ise cinsel tacize maruz kalan TSSB kriterlerini karşılayan çocuklarda hipokampal hacminde küçülme ve bellek bozuklukları saptanmıştır(Gül ve Eryılmaz, 2015).

Sarro ve arkadaşlarının 2013 yılında fareler üzerinde yaptıkları bir deneyde, Harvard Üniversitesi’nin yapmış olduğu çalışmada da olduğu gibi, maruz kalınan travmanın genleri etkilediği sonucuna varılmıştır. Çalışmanın detaylarına bakılacak olunursa; 12 fare doğum sonrasi 8. günden itibaren 5 gün boyunca koku ve elektrik şokuna maruz bırakılmış ve bunlar yalnızca kokuya maruz bırakılan farelerden oluşan kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Fareler 3 aylık olduklarında amigdalalarında serotonerjik sinir iletimi genleri, NMDA reseptör genleri, astrositlerdeki GABA reseptör genleri gibi bazı genlerin ifadesinin arttığı, oksitosin, vazopressin ve ön beyin gelişimiyle ilişkili bazı genlerin ise ifadesinin azaldığı gözlenmiştir. Yani gelişimsel travmanın ön beyin gelişimi ve sosyal biliş nörobiyolojisini şekillendiren proteinleri kodlayan genlerin ifadesini bozarak etki ettiği düşünülmüştür (Fırat ve Baskak,2012).

Üzerinde durulması gereken konulardan biri de yaşanan cinsel tacizin kanıtlanmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel tahminlerine göre kadınların yüzde 20’si, erkeklerin yüzde 5-10’u çocuklukta cinsel istismara maruz kalmaktadır (Kılıç ve Özçetin, 2018). Çocukluk döneminde maruz kalınan istismarın kişinin ruh sağlığını daha fazla olumsuz etkilemeden en kısa sürede müdahale edebilmek ve bireyin biyopsikososyal bütünlüğünü koruyabilmek adına yaşanan tacizin ortaya çıkartılması gerekmektedir. Bu nedenle bazı kanıtlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Kanıtların eksikliği, yanlış bilgiler, kültürel ve geleneksel değerler istismarın göz ardı edilmesine yol açabilmektedir. Bu yüzden istismarın kanıtlanması çok kolay bir şey değildir. Cinsel istismarın delillerle kanıtlanma zorunluluğu vardır. Çocukta cinsel istismarın tespiti için birden fazla göstergeye ihtiyaç duyulmaktadır. Öncelikle çocuğun beyanı çok önemlidir. Fakat her çocuk durumun ciddiyetinde olmayabilir veya dile getirecek bir olgunlukta olmayabilir yahut büyük bir suçluluk duygusu içerisinde olup içine kapanmayı, olaydan kendisini sorumlu tutup kimseye bir şey söylememeyi hatta kendisine zarar vermeyi isteyebilir. Yaşanan cinsel istismarın farkına varılmasında ilk olarak çocukta fiziksel bulgular ve davranışsal değişiklikler dikkat çekmektedir. Anogenital yaralanmalar, genital veya anal ağrılar, kanama, morluklar vb. nedenlerle çocuğun sağlık kurumuna getirilmesiyle tıbbi müdahale ve cinsel tacizin ortaya çıkartılmasındaki ilk adımı sağlanmaktadır. Aynı zamanda yapılan fiziksel muayene hukuki süreç için de önemli bir rol oynamaktadır. Davranışsal değişikliklere de bakılacak olunursa; öfke nöbetleri, madde bağımlılığı, uyku bozuklukları, saldırganlık, kendine zarar verme, depresyon, yaşına uygun olmayan cinsel dışa vurumlar, aşağılık duygusu, okul problemleri bu değişikliklerden bazılarıdır.

Çocukların maruz kaldıkları travmatik olayı dile getirmeleri çok zor olabilmekte hatta hiç kimseye hiçbir şey anlatmayıp yoğun bir stres altında yaşamak zorunda kalabilmektedirler. Çünkü bu olay çocuk için utanç vericidir. Bir cinsel istismar vakasının saklı tutulmayıp su yüzüne çıkartılması kişinin travma sonrası stres bozukluğunu daha az şiddetli yaşadığını göstermiştir. Travma sonrası stres bozukluğu semptomlarının düzeyinin, olayı açığa vurup vurmama ile ilişkili olduğu bulunmuştur(Fırat ve Baskak,2012). Görülmektedir ki yaşanılan travmatik olayı anlatmak, anlatmamaktan daha iyidir.

Harvard Üniversitesi yapmış olduğu araştırmada cinsel tacizin ispatına dair farklı bir açıklık getirmiştir. Üzerine daha kapsamlı araştırmaların yapılması gerektiğini vurgulayarak DNA testleriyle tacizin ne zaman meydana geldiği bulunabileceğini söylemiştir (Çocuklukta cinsel taciz, DNA’yı da değiştiriyor, 2018).

Yapılan tüm bu araştırmalara bakıldığında görülmektedir ki çocuklukta yaşanan bir cinsel travma ileriki yaşam evrelerini, kişinin ruhsal sağlığını, çevresiyle olan ilişkisini, genlerini hatta bir sonraki kuşağını bile etkileyebilme gücüne sahiptir. Unutulmaması gerekir ki cinsel taciz evrensel bir sorun haline gelmiştir. Çocuğa yönelik istismar ve ihmal olaylarından sadece saldırganlar değil toplumdaki her bir birey sorumludur.

Büşra Akçay

Üsküdar Üniversitesi

Kaynakça

  1. Çocuklukta cinsel taciz DNA’yı da değiştiriyor (2018, 2 Ekim). Erişim adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45717750
  2. Fırat, S., & Baskak, B. (2012). Gelişimsel Travmanın Uzun Dönem Etkileri ve Bunlara Aracılık Eden Nörobiyolojik Mekanizmalar. Kriz Dergisi, 20. Erişim adresi: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/21/2061/21394.pdf
  3. Gül, I. G., & Eryılmaz, G. Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Nörobiyolojisi: Bir Gözden Geçirme. Erişim adresi: https://www.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD_18_2_71_79.pdf
  4. KILIÇ, A., & ÖZÇETİN, M. (2018). Çocuk İstismarı ve İhmalini Önlemede Kanıta Dayalı Yaklaşımlar. Firat Tip Dergisi23(3). Erişim adresi: http://www.firattipdergisi.com/pdf/pdf_FTD_1114.pdf